Blair'e darbeyi kendi partisinin milletvekilleri indirdi. Güvenlik güçlerinin yetkilerini yeniden düzenleyen yasa tasarısının Parlamento'daki oylamasında İşçi Partisi milletvekillerinin 49'u tasarı aleyhinde oy kullanınca sekiz yıldan beri iktidarda olan Blair, Parlamento'daki ilk yenilgisini aldı. İngiltere'de Muhafazakar Parti yeni başkanını belirleme çabasında ve kısa sürede iktidar alternatifi olacak gibi görünmüyor ama kendi partisi içinde ciddi bir güven bunalımı yaşayan Blair'in 2010'a kadar koltuğunu korumasının hayli zor olduğunu hemen herkes kabul ediyor. Geçen hafta bu köşede yer alan iki yazıda, küreselleşmenin damgasını vurduğu bir dünyada ülke yönetmenin çok zorlaştığını ve başta ABD olmak üzere, küresel düzende söz sahibi olma iddiasındaki hemen tüm ülkelerde bir liderlik krizi yaşandığını anlatmaya çalışmıştım. Üçüncü kez seçim kazanan ilk İşçi Partisi lideri olarak koltuğu diğer liderlere göre sağlam görünen İngiltere Başbakanı Tony Blair de geçen hafta bir ayağı çukurda görünen liderler arasına katıldı. Blair'in sorunu, ABD Başkanı George W. Bush'un peşine takılarak İngiltere'yi Irak savaşına sokmuş olmanın hesabını verememiş olması. Kendi partisi içinde bu nedenle Blair'e muhalif olanlar, ondan intikam almak için aradıkları fırsatı bulunca darbeyi indirdiler. Blair, ABD'nin gücü ve Irak savaşı konusunda yanlış değerlendirmeler yaparak Bush'un dümen suyuna girmenin bedelini sonunda ödeyecek gibi görünüyor. Halen Maliye Bakanı olan Gordon Brown, Blair'in çekilmek zorunda kalması halinde onun yerini almaya aday. Fransa'da Jacques Chirac'ın sorunu ise, ülkenin karşı karşıya bulunduğu sorunları aşmak için gerekli olan reformları yapma konusunda inisiyatif alma gücünü kaybetmiş olması. Özellikle ekonomide izlenecek çizgi konusunda çok farklı görüşlerin Fransa'da tartışma gündemine geldiği ve işsizliği kısa sürede azaltarak halkın moralini düzeltecek önlemleri almanın hiç de kolay olmayacağı görülüyor. Fransa'da sağda ve solda küreselleşmeye ve piyasa reformlarına karşı grupların bulunduğu ve giderek güçlendiği bir gerçek.Almanya'da da başlıca rakibi olan Sosyal Demokrat Parti ile büyük koalisyonu zor da olsa kurmayı başaran Angela Merkel'in, reform gündemini gerçekleştirmek için gerekli kamuoyu desteğini bulup bulamayacağı tartışma konusu. Ekonomide izlenmesi gereken çizgi konusunda Almanya'da da farklı görüşler ve küreselleşme - piyasalaşma eksenindeki reformlara karşı ciddi bir muhalefet potansiyeli var. Sorun nerede? Şimdi 21. yüzyılın karmaşık dünyasında, küreselleşmenin yarattığı yeni tehditler karşısında bocalayan demokratik ülkelerin liderleriyle, çok farklı koşullarda Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna önderlik etmiş olan Atatürk'ü karşılaştırmak iyi bir fikir mi, emin değilim ama Atatürk'ün Madame Tussauds müzesindeki yeni heykelinin üzerimde yarattığı etki beni böyle bir karşılaştırma yapmaya zorladı galiba. O heykele bakarken Atatürk'ün, içinde yaşadığı toplumun tipik bir temsilcisi olmadığını, toplumun erişmiş olduğu noktanın çok ötesini hayal edebilen ve bu hayal gücüyle toplumu farklı hedeflere yönlendirebilen bir lider olduğunu düşündüm. Ayrıca yaşadığı dönemde, dünyanın şartlarını gerçekçi biçimde değerlendirebilen bir liderdi Atatürk.Atatürk, bugünün karmaşık dünyasında, demokratik bir ülkenin lideri olsaydı ne yapardı? Bu spekülatif soruyu cevaplamak zor ama bugünün kifayetsiz liderlerinin ondan öğrenecekleri bir şeyler olabilirdi belki de. oulagay@milliyet.com.tr Atatürk örneği