Türkiye Tansu Çiller’in hamiyetli ellerinde 1994 krizine sürüklenirken de aynı duyguyu yaşamıştım. 1994’e girilirken her şey çok netleşmişti benim gözümde; krize doğru gittiğimize emindim. Hükümet sanki bir müsamere ortamında yanlış üstüne yanlış yapıyor, göz göre göre krize sürükleniyorduk. (Bu dönemde yazdığım yazıları Krize Adım Adım adlı kitapta topladım daha sonra).
Son günlerde Sayın Ecevit’in, Sayın Bahçeli’nin, Sayın Öksüz’ün sözlerini dinlerken, IMF’ye karşı takındıkları tavrı izlerken de aynı şeyleri hissediyorum ve kendi kendime soruyorum: bu kişiler gerçekten bizi yönetenler mi, yoksa bir ilkokul müsameresinde "IMF’yi nasıl yendik" komedisini oynamaya çalışan büyük görünümündeki çocuklar mı?
Geçen yıl dünya ekonomisinin "itfaiye teşkilatı" IMF’den gelen uyarılara aldırmadan ekonomimizde yangın çıkartan ve ateş bacayı sarınca "aman yetiş" diye IMF’yi yardıma çağıran bu heyet şimdi ne yapıyor? Yangının binayı sarması an meselesi, bunlar "itfaiye teşkilatı"nın nasıl çalışması gerektiği konusunda fikir serdediyorlar. Akılları sıra IMF’yi yola getirecekler. Hükümetin, durumun vahametini kavramadığı artık çok açık ve Türkiye’nin bu kişilerin yönetiminde bu krizi atlatması olanaksız. Şu andaki kriz aşılsa bile bu iş böyle yürümez.
Nice kriz yaşamış çok deneyimli bir avukat dostum, "teorik tartışmaları bırakın, halkın günlük sıkıntılarına çare bulun", diyor serzenişli mektubunda. Herkes şaşkın ve tedirgin şu günlerde, durumun iyiye gitmediğini seziyor ve çözüm yolunu gösterecek birini arıyorlar. Kemal Derviş’in önerdiği çıkış yolu programına umut bağlayanlar da şimdi kuşku duymaya başladılar. Haksız da değiller. Çünkü programın başarısı için şart olan ortam oluşabilmiş değil. Eğer program Derviş’in öngördüğü gibi uygulanabilseydi ve Türk Telekom’daki şanlı direniş, hükümetle IMF’yi karşı karşıya getirmeseydi bugün Derviş, yabancı finans kuruluşlarıyla Türkiye’ye taze kaynak çekmenin görüşmelerini yapıyor olacaktı.
"Programda reel sektör yok" diye fetva verenler, üretim artışının dış kaynak girişine bağlı olduğunun farkında değiller. Aslında faizlerin istenen düzeylere inmesi ve Türkiye’nin borç ödeme kâbusunu aşması da dış kaynak girişine bağlı, dış kaynak girişi için ise IMF ile ilişkilerin pürüzsüz yürümesi gerekiyor ama bütün bunları göz ardı edip Türkiye’yi karanlık bir tünele sokmak isteyenler var sanki.
IMF’nin uyardığı gibi borcumuzu çeviremez noktaya gelirsek bu karanlık tünele girmiş olacağız. IMF ile bozuşup bu karanlık tünele sürüklenirsek tüm dış kredilerimizin kesilmesine, ithalatın durmasına, üretimin tıkanmasına, mal kıtlıklarının başlamasına, konan yasaklara karşın sermayenin kaçmasına ve hiperenflasyona hazır olalım.
Serdar Turgut’un Hürriyet’teki köşesinde, benim geçen hafta bu köşede yer alan yazımı ele alarak uzun bir yazı yazması ve yazıda benden birkaç kez "Osman Baba" diye söz etmesi beni bu cevabı yazmaya mecbur etti. Bu sıkıntılı ortamda böyle takılmalar da olmasa hayat iyice çekilmez olacak zaten.
"Evladım Serdar; ilk önce bana "babalık" sıfatını yakıştırdığın için, daha sonra da çok okunan köşende, benim gibi hiçbir zaman çok okunduğunu vehmetmemiş bir yazarın bir yazısı üzerine upuzun bir yazı döktürerek beni hak etmediğim bir üne kavuşturduğun için sana neler borçlu olduğumu hâlâ düşünmekteyim.
Ancak yazını okuyunca hafif de olsa bir düş kırıklığı yaşadığımı itiraf etmeliyim. Benim ele aldığım yazımı kızgınlıkla yazdığımı iddia ettikten sonra neye kızdığımı tam olarak anlayamadığını belirtmişsin. Benim yazımın yayımlanmasından sonra geçen şu bir hafta içinde yaşananlar benim nelere kızdığımı daha iyi anlamana yardımcı oldu mu bilmiyorum ama ben senin, benim nelere kızdığımı en iyi anlayanlardan biri olacağını ummuştum, yanılmışım. Anlamak için yeterli çabayı mı göstermedin, aklın Genel Yayın Yönetmeni’nde miydi, yoksa "dağ başını duman almış, üretelim arkadaşlar" korosuna katılamadığım için sen de bana mı kızmıştın, bilmiyorum.
Hayra alamet değil
Evladım Serdar, belki yaşın tutmadığı için sen bunları hatırlamazsın ama benim, uzun sayılabilecek aralıklarla da olsa tepemin atması hiç hayra alamet değildir. Bak ben sana hatırlatayım.
1991 seçimleri sonrasında "SHP hükümete katılmasın" dediğim için beni "sermaye ajanı" ilan edenlere cevaben yazdığım yazı yüzünden koskoca Cumhuriyet gazetesi bölünmüştü. O dönemde SHP’nin katılımıyla kurulan hükümetin ülkeyi nereye götürdüğünü ve solun bugün nerede olduğunu takdirlerine bırakıyorum.
1994 Ocak’ındaki kızgınlık nöbetim kur depremiyle sonuçlandı, şimdi IMF’ye atıp tutan Tansu Hanım IMF ile anlaşarak 5 Nisan kararlarını almak zorunda kaldı, Türkiye ekonomisi % 6 küçüldü, enflasyon % 150’ye dayandı.
1997’deki Asya krizi sonrasında ben "Türkiye önlem almıyor" diye öfkelenirken ekonominin sorumlusu Güneş Taner Bey, bu krizin Türkiye’ye ve Rusya’ya yarayacağını söyleyerek beni büsbütün çileden çıkartıyordu. Sonunda 1998’de Rusya krize girdi ve Türkiye ekonomisinde 1998’in ikinci yarısında başlayan duraklama 1999 yılındaki % 6’lık küçülmeyi getirdi.
Geçen yılın ağustos ayında, çoğu kimse "işler yolunda" diye avunurken ben gene öfkelenip "ekonomi bıçak sırtında" diye yazılar yazdım, kimse aldırmadı ve sonunda kasım krizi patladı.
Haklısın, son günlerde biraz öfkeliyim gene, özellikle de sağdan - soldan IMF’ye küfrederek vatanı - milleti kurtarmaya soyunanlara çıldırıyorum. Çünkü ben bu filmi çok gördüm, inan bana sonu iyi bitmiyor. Ne diyeyim, Tanrı Türk’ü korusun."
Güncel konularda kitap yayımlama konusunda bir rekor kırmaya niyetli görünen Metis Yayınları, bu kez arkadaşımız Nedim Şener’in "Tepeden Tırnağa Yolsuzluk" adlı derlemesini yayımladı. Kitabın yolsuzluk olayına ilgi duyanların aradıkları pek çok şeyi içinde bulabilecekleri bir derleme olduğu ilk bakışta anlaşılıyor.
Kitaba çok şey kazandıran bir özelliği, Türkiye’deki yolsuzluk olaylarını dünyadaki gelişmelerin belirlediği bir çerçeveye oturtması. Türkiye’de yapılan ve ilginç isimlerle anılan 18 operasyonun öykülerinin yanı sıra Soğuk Savaş sonrasında dünyada yolsuzluk olayına bakışın nasıl değiştiğini anlatan, yolsuzlukla mücadelede ve şeffaflık sağlamada kullanılan çeşitli kriterlere göre ülkelerin nasıl sıralandığını gösteren bölümler ve tablolar da var bu kitapta.