Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Bugünlerde iş aleminden kimi rastlasanız önünü görememekten yakınıyor. Herkes, hiç değilse önümüzdeki üç ayda neler olacağını ve yılın nasıl biteceğini kestirmek için sarılacak bir gösterge, bir hedef arıyor. Sözüne güvenilir biri çıkıp "dolar üç ay sonra şu kadar, altı ay sonra şu kadar olur, canlanma falanca ayda başlar, yılsonu enflasyonu şu bantta kalır", dese herkes hemen üstüne atlayacak bu rakamların. Ne var ki Türkiye'nin bugünkü ortamında sözüne güvenilir birinin çıkıp sağlıklı bir rakamsal tahminde bulunması çok zor; çünkü yalnızca döviz kuru dalgalanmıyor, hemen her alanda, neredeyse her şey dalgalanmada.
Bu ortamda bütün cesaretimi toplayıp bir tahmin yapmaya kalkıştığımda yalnızca süreyle ilgili tek bir rakam vererek şöyle bir şey söyleyebiliyorum : Ekonomimizin, halen uygulanmakta olan IMF destekli programla nereye varacağı ya da varamayacağı önümüzdeki üç ay içinde belli olur.

Programın ayakta kalması ve hedeflerine varması için önümüzdeki üç ay içinde olması ve olmaması gerekenleri şöyle sıralayabiliriz:
• Siyasette yeni bir istikrarsızlık yaşanmaması
• Hükümetin kalıcılığı konusundaki kuşkuların dağılması
• IMF ile ilişkilerde hiç bir sorun çıkmaması
• İçerde ve dışarda güven bunalımının aşılması
• Sistemden kaçan paranın geri dönmeye başlaması
• Sisteme döviz arzının başlaması ve kurlardaki tırmanışın tersine dönmesi
• İç borcun çevrilebilirliği endişesinin aşılması
• Faizlerin gevşemesi
• Bankaların selektif de olsa kredi vermeye başlaması
• İç talebin kıpırdaması
• Reel sektördeki umutsuzluğun kırılması ve çarkların dönmeye başlaması

Birbirine yakından bağlı olan bu koşulların gerçekleşmesi halinde programın sürdürülmesi mümkün olabilir; bu kez "enflasyon hedeflemesi" yöntemiyle enflasyonla mücadeleninin yeniden başlaması ve programın öngördüğü sürdürülebilir büyüme sürecine geçilmesi beklenebilir.
Ancak eğri oturup doğru konuşalım, hangimiz yukarda saydığım koşulların eksiksiz yerine geleceğine güvenebiliyoruz? Her yeni güne başlarken, "Acaba bugün sivil ya da asker, kim, nasıl bir krize yol açacak, aykırı bir davranış sergileyecek?", sorusunu sormuyor muyuz kendimize? IMF ile mayısta yaptığımız en son stand - by anlaşmasını izleyen üç ayı bile hep bu tür kaygılarla yaşamadık mı?
Bana öyle geliyor ki, siviliyle askeriyle çoğu kimse ekonomideki durumun vahametini ve krizten çıkma sürecinde zamanın önemini kavramış değil. Önümüzdeki üç ayı da kaybedersek çok daha vahim bir noktaya geleceğiz ve bu programı da çöpe atmak zorunda kalacağız. Şunu iyi bilelim ki kaybettiğimiz her dakika "bu programla olmaz" diyenlerin ekmeğine yağ sürüyor.