Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Rekabetin giderek yoğunlaştığı bir dünyada ekonomik büyümemizi nasıl sürdürebilecek, insanımıza nasıl iş yaratacaktık? Sanayimizin rekabet gücünü nasıl geliştirecek ve sürekli büyüyen dış açığımızı nasıl kapatacaktık?Kafamda bu sorularla Türkiye'ye dönüp gazeteleri taramaya koyulduğumda, Güven Sak'ın Referans gazetesinde ( 31 ocak ve 3 şubat tarihlerinde) yayımlanan iki yazısı hemen dikkatimi çekti. Türkiye Ekonomik Araştırmalar Vakfı (TEPAV) çatısı altında kurulan Ekonomi Politikaları Araştırma Enstitüsü'nün (EPRI) direktörü olan Güven Sak, Türkiye imalat sanayindeki gelişmelerle cari açıktaki büyüme arasında bağ kuran önemli saptamalar yapıyordu bu iki yazıda. Davos'ta dünya ekonomisinin geleceğiyle ilgili tartışmaları ve bu yıl daha çok Çin ile Hindistan'a odaklanan başarı öykülerini dinlerken hep Türkiye'nin ve Türkiye ekonomisinin geleceğini düşündüm. Güven Sak ilk olarak imalat sanayimizin farklı sektörlerinin 2001 - 2005 döneminde asimetrik büyüme performansları sergilemiş olmasına dikkat çekiyordu. Yukarıdaki tabloda da görüldüğü gibi, bazı sektörler imalat sanayinin yıllık ortalama büyüme hızı olan % 8'in çok üzerinde bir hızla büyümüştü bu dönemde; buna karşılık imalat sanayinin geleneksel ağır topları olan tekstil, deri, konfeksiyon gibi sektörlerdeki büyüme neredeyse tamamen durmuştu. İş aleminden yükselen şikayetlerin başlıca nedeni de bu duraklayan sektörlerin durumuydu. EPRI tarafından oluşturulan bu tablonun ikinci sütunu ise başka bir gerçeği ortaya koyuyor. 2001 - 2005 döneminde hızlı büyüyen imalat sanayi sektörlerinin ithalat gereği, büyümesi duran sektörlerin çok üzerinde. Örneğin tekstil - giyim sektöründe % 13 dolayında olan ithalat gereği, hızlı büyüyen büro makineleri sektöründe % 27'yi buluyor. Yani sanayimizde yaşanmakta olan yapı değişikliği ithalata bağımlılığı artırıyor ve dış açığı büyütüyor. Asimetrik büyüme Güven Sak'ın bu verileri değerlendirirken yaptığı saptamaya katılmamak da olanaksız. Türkiye, tutarlı bir ekonomik büyüme ve sanayini geliştirme stratejisine sahip olmadığı için dünya ekonomisiyle kontrolsüz biçimde bütünleşiyor. Bu süreçte yükselişe geçebilen sektörlerin katkısıyla sanayi üretimi artıyor, makroekonomik istikrarın sağladığı uygun ortamda ülkeye para giriyor ve ekonomi büyüyor ama istihdam artmıyor ve dış açık tehlikeli boyutlara tırmanıyor.Ancak bu sürdürülebilir bir büyüme tablosu değil. Türkiye ekonomisinin geleceğini düşünenler, makroekonomik istikrarın yanı sıra artık bu sorunları da hesaba katmak zorunda. oulagay@milliyet.com.tr Politikasız sanayi