Dün sabah, gençliğimin geçtiği semtte, çeyrek yüzyıllık sevgilimle kolkola yürürken kırk yıllık bir dosta rastladım. Onun da gençliği benim gibi Bebek'te geçmişti. Lise yıllarında başlayan dostluğumuz sonraki yıllarda da sürmüş, aramızdaki fikir paylaşımı kanalları hep açık kalmıştı. Kar beyazlığının yanı sıra soğuktan korunmak için giydiğimiz şapkamsı şeylerin de tanımayı güçleştirdiği ortamda birbirimizi tanıyıp merhabalaştığımızda, önce böylesine güzel bir sabahta Bebek'te yeniden buluşabilmenin mutluluğunu paylaştık. Ancak finans sektöründe üst düzey görevlerde bulunan dostumun yüzündeki mutluluk ifadesinin farklı bir nedeni de vardı sanki. "Stratejik mutluluk" diye tanımladı kendisi. Bizim çocukluk yıllarımızdan beri gündemde olan ve dünyanın kronikleşmiş çözümsüz sorunları arasında mümtaz bir yeri bulunan Kıbrıs sorununda çözüme doğru giden yolun sonunda açılmış görünmesini "stratejik mutluluk" diye tanımlıyordu dostum.
Bıktırıcı gündem: Kıbrıs
Dikkatli okurlarımın fark etmiş olacağı gibi, Kıbrıs sorunu benim hiç bulaşmadığım bir konu. Köşe yazarlarının her güncel konuda ahkam kesme alışkanlığına direnerek bu konuda hiç bir şey yazmadım bugüne dek. Bunun bir nedeni Kıbrıs'ın Türkiye için önemini öteden beri kavrayamamış olmamdı. İkinci nedeni ise, bankacı dostumun da anımsattığı gibi, bu konunun çocukluk günlerimden beri, çoğu kez tatsız anılarla, gündemde kalmasıydı. Bir çocuk olarak anımsadığım "Kıbrıs Türktür" mitinglerini, dönemin iktidarının direktifiyle düzenlenip yüz kızartıcı bir talana dönüşen 6 - 7 Eylül (1955) olaylarını, Kıbrıs nedeniyle karşılaştığımız ekonomik ambargoyu bu tatsız anılar arasında sayabilirim.
Şimdi gelinen noktada da Kıbrıs sorunu konusunda bir değerlendirme yapacak ehliyette görmüyorum kendimi. Ama Kıbrıs sorununun çözüm yoluna girmesi ve bu sorunun gündemden çıkması olasılığı bile benim de yüzümü güldürecek gelişmeler. Bugünün dünyasında birçok ülke gibi Türkiye'nin stratejik önceliklerinin de çok farklı faktörlere bağlı hale gelmiş olduğunu düşünüyorum. Avrupa Birliği (AB) ile bütünleşme tercihi Türkiye açısından belirleyici olabilecek bir tercih. Türkiye AB'nin biraz da bilinçli olarak Türkiye'nin önüne diktiği Kıbrıs engelini de aşabilirse bu belirleyici tercih yönünde önemli bir adım daha atmış olacak. AB üyeliğinin ne anlama geldiğini ve bu yöndeki bir tercihin Türkiye için, Türkiye ekonomisi önemini bir başka yazıda ele alacağım ama Kıbrıs sorunu gerçekten çözümlenebilirse bu Türkiye'nin AB üyeliğinin daha sağlıklı bir ortamda tartışılmasına olanak verebilir. Bu nedenle de bankacı dostumun "stratejik mutluluk" saptamasına katılıyorum.
Mutluluk stratejisi
Sevgililer Günü'nde bu yazıyı yazarken çoğu kez kaçındığım bir şeyi yapıp, mutluluk stratejisi üzerine de birkaç söz edeceğim. Olayın aşırı ölçüde ticarileştirilmesi ve adeta bir kitlesel ayine dönüştürülmesi hiç hoşuma gitmiyor ama Sevgililer Günü gibi günlerin de bir yararı var galiba; bir günlüğüne de olsa insanları "sevgili"ye odaklanmaya, "sevgili" konusunda düşünmeye zorluyor. Benim kendi yaşam deneyimimden çıkardığım mutluluk stratejisinde çok önemli bir yeri var "sevgili"nin. İki insanı birbirine en fazla yaklaştıran ve hatta bir arada tutabilen ilişki biçiminin "sevgililik" olduğunu düşünüyorum ben. Karşılıklı taahhütler içermeyen ama paylaşmada sınır tanımayan bir beraberlik. Yılın 365 günü yaşanabilecek bir mutluluk..