Üç ünlü yönetmenin (İtalyan Olmi, İranlı Kerostami ve İngiliz Ken Loach) imzasını taşıyan, bir tren yolculuğunun birbirine bağladığı üç kısa filmden oluşan Biletler'de birçok duyguyu peşpeşe yaşıyorsunuz. Özellikle Ken Loach'un yönettiği, futbol takımlarını desteklemek için Roma'ya giden üç İskoçyalı gencin, göçmen işçiler sorunuyla yüzleşmesini anlatan üçüncü film müthiş esprili ve düşündürücü. İstanbul Film Festivali, dünyanın dört bir yanından yeni filmleri peş peşe görme olanağını sağladığı için benim gibi sinema tutkunlarının gündemini belirliyor şu günlerde. İstanbul Film Festivali'nde Abel Ferrara'nın Mary adlı filmini izlerken daha da büyük patlamalara gebe bir dünyada yaşadığımızı hissettim. Kudüs, kutsal topraklar, dinlerle, inançlarla beslenen çatışmalar, Filistin sorunu, Irak'ın işgali, intihar saldırıları. ABD'nin bölgeye "düzen ve demokrasi" getirmek için attığı adımların kargaşayı artırması, büyük bir çıkmazın işaretleri mi acaba? İyi bir film, sizi farklı mekânlara ve iklimlere taşıyarak bir görsel doyum sağlamanın ötesinde, insanı ve insan ilişkilerini düşünmek, bireysel ve toplumsal gerçekliklerin farklı boyutlarını yakalamak için sonsuz olanaklar sunabiliyor insana. Yerine göre bir insanın, bir ülkenin, bir toplumun, bir dönemin heyecanlarını, özlemlerini, çelişkilerini, dramlarını yansıtabiliyor perdeye. Sayın Süleyman Demirel'in yıllardır sinemaya gitmediğini açıklaması üzerine yıllar önce de yazmıştım bunu, şimdi yeri gelmişken tekrarlayayım: Sinemaya ilgi duymayan bir politikacının algılama ufkunun sınırlı kalacağını ve sağlıklı kararlar alma şansının azalacağını düşünüyorum ben. Geçen hafta 25. İstanbul Film Festivali kapsamında 11 film izledim ve bir "sinema sarhoşu" haline gelirken bir yandan da sinemayla ilgili yargılarımın temelsiz olmadığını düşündüm. Gördüğüm filmlerden özellikle Mary ve Biletler'in yanısıra, Ademin Elmaları, Ofsayt ve İşçi'nin Ölümü farklı yönleriyle etkiledi beni. Günümüzün gerçeklikleriyle bu gerçekliklerin insanların yaşamına yansıyışını, bazen duygusal nüanslarla hissettiren, bazen çarpıcı görüntülerle perdeye yansıtan filmlerdi bunlar. Sinemanın büyüsü Gördüğüm filmlerin konuları ve tarzları farklı, yönetmenleri ve yapımcıları da farklı ülkelerdendi ama hepsi son iki yıl içinde yapılmış olan bu filmlerde, bazen öne çıkan, çoğu kez de geri planda kalan ama bir fon müziği gibi etkili olan temalar, nasıl bir dönemde yaşadığımızı anlatıyordu aslında. Bu filmleri izlerken benim aklıma gelen temaların başlıcaları şunlardı: Dini inançların dünyanın gündemini giderek daha fazla etkilemesiDini inançlarla terör eylemleri arasındaki bağlantıFilistin sorununun ve Irak işgalinin yarattığı dramlarABD'nin dünyadaki sevimsiz görünümüGöçmenlerin ve mültecilerin sorunlarıKüreselleşmenin yol açtığı sorunlarNeo - Naziliğin ve ırkçı milliyetçiliğin yükselişiDüşünce özgürlüğünün tehdit altında olmasıFutbolun, küresel boyutta bir toplumsal olay olarak önemi. İstanbul Film Festivali'nin 2. haftasında bunlara neler eklenecek bakalım. oulagay@milliyet.com.tr Dönemin havası