Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


"Küresel uyum" şokunu taksit taksit yaşıyoruz


Ekonomide derinleşeceği belli olan bir krizin tüm belirtileri aylardan beri ortadayken ekonominin Türkiye'nin gündeminde bile olmamasını hayret ve biraz da dehşetle izleyen benim gibiler için sürprizlerle doluydu geçen hafta. 1999'un ilk çeyreğinde(yani altı ay önce başlayıp üç ay önce sona eren dönemde) ekonomimizin (bir önceki yılın eşdönemine göre) % 8.4 oranında küçülmüş olması yüksek tirajlı bazı gazetelerimizin manşetlerine taşındı. Uluslararası Para Fonu(IMF) ile sürdürülen görüşmeler de hafta boyu manşetlerden düşmedi. Türkiye ekonomisinin kritik sorunlarla karşı karşıya bulunduğu sonunda kafalara "dank ediyordu" galiba.
Evet, Türkiye ekonomisinin geldiği noktanın iç açıcı olmadığını görenlerin sayısı artıyor ama kendini ve toplumu aldatma çabalarını sürdürenler de var. "IMF ile anlaştık, dolarlar geliyor, ekonomi camlanacak, sıkıntılar aşılacak", masalıyla halka ve piyasalara moral vermeye çalışanlar aslında çok kısa süre yaşanacak düş kırıklıklarının tohumlarını ekiyorlar. Yarın, öbürgün, IMF'nin belirlediği koşullara uymak için atılan adımların ani bir rahatlama sağlamadığı, tersine çeşitli alanlarda ciddi bir kemer sıkmayı gerektirdiği anlaşılınca yaşanacak olan düş kırıklığına ve doğacak olan tepkilere zemin hazırlıyor bu masallar.

Küresel uyum sorunu

Masallar aleminden ekonomi dünyasının tatsız gerçeklerine dönecek olursak Türkiye ekonomisinin halen yaşamakta olduğu sıkıntıların "konjonktürel", yani dönemsel olmadığını, küresel ekonomiye uyum sorunları yaratan yapısal yetersizliklerden kaynaklandığını görebiliriz. IMF ve Dünya Bankası da bunu gördükleri için Türkiye'ye, "alın şu 10 - 12 milyar doları, canlandırın şu ekonominizi", diyemiyorlar; Türkiye'ye mali destek sağlamak için, Türkiye ekonomisinin küresel ekonomiye uyumunu sağlayacak ve rekabet gücünü artıracak "yapısal reformları" yapmasını önkoşul sayıyorlar. Bu önkoşulların neler olduğunu IMF Türkiye Masası Şefi Carlo Cottarelli net bir biçimde açıkladı önceki günkü basın koplantısında. Hatırlatmak için tekrarlarsak:
* Kamu maliyesinin bir bütün olarak disipline alınması, toplam kamu borçlanma gereğinin GSYİH'nın % 4 - 5 'i kadar düşürülmesi ve enflasyonun düşüşüne zemin hazırlanması.
* Banka sistemi reformunun, kamu bankalarının özelleştirilmesini de kapsayacak biçimde tamamlanması.
* Sosyal güvenlik sistemini ayakta kalmasını sağlayacak reformun yapılması.
* Tarımsal desteklememin yeni esaslara bağlanması.
* Özelleştirmenin önünün açılması.
Bunların yanısıra uluslararası tahkimim kabulünün de küresel uyum çerçevesinde önem taşıdığı biliniyor.

Taksit taksit kriz

Bu yapısal reformları savsaklamanın nelere malolduğunu son on yılın deneyiminin öğretmiş olması lazım bize. Kronikleşen büyük kamu açıkları ve yüksek enflasyon; faiz sarmalına giren bütçeler; bozulan gelir dağılımı ve artan eşitsizlik; taşınamaz boyuttaki reel faizler ; dış kaynakla çarkını döndüren özel sektör; maliyetleri dünya standartlarından kopan, dolayısıyla rekabet gücü düşen ve ihracatı tıkanan tarım ve sanayi; ve sonunda Rusya krizi gibi dış şokların da katkısıyla ciddi bir daralmaya sürüklenen ekonomi.
1999 yılının ilk çeyreğinde ekonomide yaşanan % 8.4'lük küçülme aslında 1994'de yaşanana yakın boyutta ama arada önemli bir fark var; bu kez ani bir "kur depremi" ile sarsılmadan ve şok yaşamadan böylesine derin bir küçülme yaşadı ekonomimiz. Bu da gene Türkiye'nin, sanayinin, piyasaların ve ekonomi bürokrasisinin son on yılda ve özellikle 1994 krizinde kazandığı deneyimin bir sonucu. Türkiye bu sayede Asya ülklerinin yaşadığı gibi büyük şoklar yaşamadı, bir anlamda krizi "taksitlendirmeyi" başardı.
İlk bakışta lehimize gibi görünen bu durumun olumsuz yanı Türkiye ekonomisinin de küresel uyum sorunlarıyla karşı karşıya bulunduğunun algılanmasını güçleştirmesi oldu. Asya ülkeleri yedikleri şokun etkisiyle radikal yapısal uyum önlemlerine yönelirken biz, "bu kriz bizi etkilemez", palavracılığıyla "bir yolunu buluruz" kolaycılığını ve siyasi oportünizmi birleştirip bu önlemleri sürekli erteledik. Böylece krizi taksit taksit yaşarken, tıpkı giderek ısıtılan suda boğulan kurbağa gibi, bunun bir noktada bizi ciddi sıkıntıya sokacağını düşünmedik.

IMF durağı

Kur depremiyle sarsılıp şoka giren Tayland, Endonezya ve Güney Kore gibi ülkeler "IMF durağı"na çok çabuk galdiler ve kapsamlı yapısal uyum programlarını kabul ederek hatırı sayılır miktarlarda mali destek sağladılar. IMF'nin bu ülkelere önerdiği reçetelerin yarar mı zarar mı getirdiği çok tartışıldı ama sonunda IMF'yi dışlayan bir yöntemle çıkış yolu bulana rastlanmadı. Buna karşılık IMF destekli programı uygulayarak krizden çıkan ve yeniden büyümeye geçen ülkeler - Güney Kore gibi - oldu.
Türkiye taksit taksit yaşadığı için "IMF durağı"na da taksit taksit geldi. Önce geçen yıl bu zamanlarda devreye giren "yakın izleme programı" konusunda mutabakat sağlandı IMF ile, sonra seçimler gündeme gelince sapmalar oldu ve sonunda bugünkü noktaya gelindi.
Şimdi gelinen noktanın doğru değerlendirilmesi çok önemli. Bu noktada IMF(ve Dünya Bankası) Türkiye ekonomisinin çıkmazlarını ve tıkanma noktalarını görüyor ve bunların aşılması için Türkiye'ye yardımcı olmak istiyor. IMF'nin en istemediği şey ise, ilişkide bulunduğu bir ülkenin daha şoka girmesi ve derin bir bunalıma sürüklenmesi, "IMF yüzünden Türkiye de krize sürüklendi", denmesi. Bu nedenle Türkiye'ye ve özellikle de yeni hükümete anlayışlı davranmaya, zaman tanımaya razı oluyor. IMF Türkiye masası şefi Cottarelli'nin önceki günkü basın toplantısında defalarca "hükümetin kararlı tutumuna inandıklarını", belirtmesi de bence bunun bir göstergesiydi.

Top hükümette

Şimdi top hükümette. Hükümet IMF'ye verdiği sözleri yerine getirebilir ve yapısal uyum yolunda gerekli adımları atabilirse IMF'den ve özellikle Dünya Bankası'ndan yapısal uyum programını gerçekleştirmesini kolaylaştıracak mali destek alabilir ve bu destek anlamlı boyutlara çıkabilir. Bunun uzantısında Türkiye'ye dış kaynak ve yatırım sermayesi girişi hızlanabilir ve sonuçta aşırı yüksek reel faizlere yansıyan kısır döngü kırılabilir.
Bunun kolay ve zahmetsiz olacağını, IMF ile önmutabakat sağlandı diye her şeyin bir anda düzeleceğini, ekonominin hemen canlanacağını kimse ummasın. En az bunun kadar önemli olan nokta ise IMF'ye verilen sözler tutulmaz, reformlar sulandırılır ve bir kez daha durum idare edilmeye çalışılırsa neler olacağının bilinmesi. O noktaya gelinirse korkarım artık IMF de kurtaramaz bizi.



Yazara E-Posta: oulagay@milliyet.com.tr