Yıllardan beri yana yakıla yüksek enflasyonun orta sınıfı yok ettiğini söyleyen, sürekli devalüasyonların paramızı pul etmesinden yakınan biz değildik sanki. Şimdi çok farklı bir tablo var karşımızda, sürekli olarak değer kaybetmesine alıştığımız Türk lirası geçen yıldan beri değer kazanıyor, 2001 krizinde üç haneli rakamlara tırmanan enflasyonun tek haneli rakamlara inmesinden söz ediliyor. Yakınmalara neden olan tablo tamamen değişmiş durumda ama çoğu kimse hâlâ halinden memnun değil. Üç yıl önce yaşanan 19 Şubat şokunu izleyen günlerde "yüzde 40 fakirleştik" diye yeri göğü inletenler şimdi TL'nin değerlenmesine bakarak "aman ne iyi oldu, şu kadar zenginleştik" diye bayram etmiyor.
Buna karşılık enflasyondaki düşüşü kuşkuyla karşılayanların ve TL'nin değerlenmesinin ciddi sorunlara yol açacağından kaygı duyanların sesi daha çok çıkıyor.
Olayın bir boyutu alışkanlıklarla ilgili bence. Yüksek enflasyonun süreklilik kazandığı ve kurdaki gelişmelerin çoğu zaman enflasyonu izlediği, izleyemediği dönemlerin sonunda da kur şoklarının yaşandığı uzunca bir dönemin alışkanlıkları hâlâ etkisini sürdürüyor. Hesabını kitabını bu alışkanlıklara dayandıranlar, yeni duruma uyum sağlayamıyor. Ayrıca bu yeni durumun kalıcı olabileceğine henüz güvenemedikleri için, uyum sağlamanın gereğine de inanmış değiller. Eski şartlara geri dönülse daha rahat edecekler sanki.
Kur ve rekabet
Şimdi duymakta olduğumuz şikayetlerin bir kısmı da bu eski alışkanlıklardan kaynaklanıyor. Türkiye'nin 1980'lerdeki dışa açılma ve ihracat atılımını başlatma aşamasında ve 1994 ya da 2001 gibi kur şoklarının yaşandığı dönemlerde, erozyona uğramış bir TL ile rekabet gücünü ve ihracatını artırdığını da unutmamak lazım.
Ancak son dönemde yaşananların da gösterdiği gibi, döviz kuru rekabet gücünü etkileyen faktörlerden yalnızca biri. Geçen yıl TL değer kazanırken ve kimileri TL'nin "aşırı değerlendiğini" iddia ederken ihracattaki artış da sürdü. Bunun nedenlerine bakıldığında ise iki nokta öne çıktı: Özellikle sanayi kesiminde hatırı sayılır verimlilik artışları sağlanmış, ücretlerdeki artış ise bunun gerisinde kalmış ve birim maliyetler gerilemişti. Ayrıca TL'nin değerlenmesi, daha fazla ithal girdi kullanarak maliyetleri düşürme olanağını da yaratmıştı. Bu sayede Türk ürünleri, TL'nin değerlenmesine karşın, rekabet gücünü koruyabilmiş ve iç talep de fazla canlanmadığı için ihracat artmaya devam etmişti. Öte yandan TL'nin değerlenmesi, enflasyonun dizginlenmesi ve 1970'lerden beri ilk kez tek haneli rakamlara inmesi fırsatını yaratmıştı.
Kritik sorular
Eski günleri arayan kimi ihracatçıların ve döviz kurunu tek başına yönetme (ve memleketi bir kez daha kurtarma) hevesindeki kimi eski bürokratların anlaşılabilir özlemlerini göz ardı etsek bile bu noktada sormamız gereken kimi kritik sorular var: