Başbakan Ecevit tarafından açıklanan "ekonomiyi canlandırma paketi"ni herkes kendine göre değerlendiriyor. Bana göre bu paket, karanlık bir tünele girmiş görünen ekonomimize biraz ışık tutmayı ve bu tünelden çıkışı kolaylaştırmayı amaçlıyor. Paketin bu amacına varıp varamayacağını, çeşitli faktörleri hesaba katarak tartışmak gerekiyor.
Ancak pakete ilişkin olarak yapılan bazı değerlendirmelere bakınca, ekonominin içinde bulunduğu durumun algılanışında ciddi bir yanılgı var gibi geliyor bana. Şu ortamda emekten yana görünmenin, "sermayeye veren hükümet emekçiye hiç bir şey vermedi", demenin kolay prim yapacağı, alkış alacağı açık. Sosyal güvenlik reformunu lanetlemenin, tam bağımsızlığı savunmak gerekçesiyle uluslararası tahkime karşı çıkmanın, hükümeti IMF'ye satılmakla suçlamanın da getirisi fazla olabilir. Bunları söyleyenlere, yazanlara destek mesajları gelebilir.
Bütün bunlar iyi güzel de bunları söyleyenlerle onlara alkış tutanlar, Türkiye ekonomisinin gerçek durumunun farkındalar mı acaba? Kapitalizmin nasıl işlediğinin, ekonomimizin karanlık bir tünele girdiğinin ve bu tünelden çıkışın kolay olmayacağını biliyorlar mı? Bu ortamda aslında kimseye dağıtılacak kaynak bulunmadığını, sermaye kesimine sağlanan desteklerin son çare olarak gündeme geldiğini görüyorlar mı?
Biraz ışık
Bilmiyorum belki benim değerlendirmen fazlaca karamsar ama bence Türkiye ekonomisi bir süreden beri karanlık bir tünelin içinde, yolunu kaybetmiş durumda. Bu yüzden iş aleminin hemen her kesiminde moraller bozuk, herkes kendisine ışık tutacak, moral verecek, depresyondan çıkaracak birini arıyor. Paul Krugman'ın "Depresyon Ekonomisine Dönüş" adlı son kitabında vurguladığı gibi, bir kez depresyon havasına giren bir ekonominin bu havadan çıkması kolay olmuyor. Türkiye'de aslında benim "aşırı iyimser" bulduğum bir özel sektör var ama bir süredir bu iyimserliğin yerini bir karamsarlığa bıraktığını görüyorum. İş aleminin bu havası dalga dalga topluma yayılıyor ve ekonominin büyüyemediği, işsizliğin arttığı bir ortamda toplumun hemen her kesiminde huzursuzluk artıyor. Küçülmeye ve depresyona alışık olmayan bir ülke Türkiye.
Türkiye'nin diğer bir gerçeği, DİE Başkanı Sayın Gebizlioğlu'nun geçen hafta bir kez daha açıkladığı gibi, 200 küsur milyar dolarlık kayıtiçi ekonominin yanısıra 100 milyar dolar mertebesinde bir kayıt dışı ekonomiye sahip olması. Bunu gözardı ederek atılacak adımlarda ciddi yanlışlar yapmak mümkün.
Bu gerçekleri gözönüne aldığımızda, hükümetin açıkladığı önlemlerin karanlıkta bir kandil yakmak ve özel kesimde moralleri biraz olsun düzeltmek, şevki artırmak için alındığını düşünebiliriz. İş aleminin sözcülerinden yansıyan tepkiler, hükümetin özel kesimin ve özellikle üreten kesimin sıkıntılarını dikkate alarak bu paketi oluşturduğunu gösteriyor.
Tünelden çıkarır mı?
Bu önlemlerin sonuçta ne getireceğini belirleyecek en önemli faktörlerden biri paketin filen nasıl uygulanacağı. Borçlu firmalarla bankalar arasındaki ilişkilerin nasıl gelişeceği; Eximbank'ın ne kadar sürede ne kadar kaynağı, kimlere nasıl kullandıracağı; kamu bankalarının nasıl davranacağı ve hepsinden önemlisi bütün bunların reel faizleri nasıl etkileyeceği önemli. Morallerin düzelip düzelmeyeceği, paketle umulan canlanmanın gelip gelmeyeceği, tünelden çıkışın mümkün olup olmayacağı ancak uygulama sonunda anlaşılacak. Burada en büyük tehlike, özel kesime tanınan olanakların kullandırılmasında partizanca davranılması ve hükümete duyulan güvenin erozyona uğraması olabilir.
Bir an için her şeyin yolunda gittiğini ve paketle morali düzelen özel sektörün ekonomiyi canlandırdığını ve tünelden çıkartacak adımları attığını düşünelim. Acaba o zaman "sorun aşıldı, ekonomimiz düzlüğe çıktı", diyebilir miyiz?
İşin acıklı tarafı burada ama sanırım diyemeyiz. Bana öyle geliyor ki ekonomimizin karanlık tünele girmesi yanlış yönlendirilmesinden ve yapısal bozukluklarından kaynaklandı. Bu nedenle düzlüğe çıkmak için asıl yapılması gereken şey, karanlık tünelde bocalayan ekonomiye kandil yakıp tünelde ilerlemesini sağlamak değil; önce tünelden geri çıkıp doğru yolu, doğru yapıyı aramaktan geçiyor. Bu arayışta kıstasın küresel uyum, rekabet gücü yüksek özel sektör ve kayıt dışı ekonomiyi kayda alabilen etkili bir devlet yapısı olması gerekiyor. Olaya bu açıdan baktığımızda, hükümetin açıkladığı paketin bu kıstaslara uymadığını, önlemlerin yapısal bozukluk içinde bocalayan firmalara ışık tutarak ve destek sağlayarak tünelden çıkışı hedeflediğini görüyoruz.
Reform desteği
Şu andaki acil durumun hükümeti bu yola ittiği, her şeyden önce moralleri düzeltme motifinin öne çıktığı düşünülebilir. Şimdi gelinen noktada paketi ve hükümeti kurtarabilecek olan şey, bir yandan bu paket uygulanırken diğer yandan "yapısal reform" diye nitelenen düzenlemelerin eksiksiz yapılmasıdır. Bu yapılabilirse IMF'nin pakete göz yumması ve dış kaynak girişi için elverişli bir ortamın doğması mümkün olabilir. Bir yandan canlandırma paketi uygulanırken diğer yandan reformların savsaklanması ise sonuçta ekonomiyi daha da derin çıkmazlara sürükleyebilir.
Kavi: Üç yılı iyi değerlendirelim
İstanbul Sanayi Odası(İSO) Başkanı Hüsamettin Kavi'ye hükümetin açıkladığı paketi nasıl bulduğunu sorduğumda ilk aklına gelen sözcük "diyalog" oldu. Kavi'ye göre hükümet bu kez özel kesimin şikayetlerini gerçekten samimiyetle dinlemiş, üretimi ve ihracatı destekleyecek bazı önlemler almıştı. Ankara Sanayi Odası(ASO) Başkanı Zafer Çağlayan da bu izlenime katılıyor, "bir yol ayrımındayız ve hükümetin çabalarını takdire değer buluyoruz", diyor.
Her iki başkanın uygulamayla ilgili başlıca kaygıları ortak: bankalar nasıl davranacak, Eximbank kaynakları kime nasıl kullandırılacaktı? Eximbank kaynaklarının özel bankalar aracılığıyla kullandırılması durumunda, daha önce yaşanmış olan sorunların tekrarlanmasından, bankaların özel şartlar dayatmasından ve bankalara yakın grup şirketlerinin aslan payını almasından kaygı duyuyorlar.
İSO 500 Büyük Firma anketinin 1998 yılı sonuçları önümüzdeki günlerde açıklandığında "faize çalışan sanayi" tablosunun bütün çıplaklığıyla görüleceğini belirten Kavi, en büyük sorunun reel faizlerin yüksekliği olduğunu vurguluyor ve bu sorun aşılmadan ekonomide beklenen canlanmayı sağlamanın zor olacağını vurguluyor.
Mali miladın neden üç yıl süreyle ertelendiğini sorduğumda ASO Başkanı Çağlayan, ekonominin ancak üç yıl içinde toparlanabileceğini, bu nedenle üç yıllık sürenin uygun olduğunu söylüyor. İSO Başkanı Kavi ise IMF ile mutabık kalınan enflasyonu düşürme programı ile mali milat tarihi arasında bir ilişki kurarak şunları söylüyor:
"Mali milat ancak enflasyon makul düzeylere inerse anlamlı ve kalıcı olabilir. Sanırım bunu gördüler ve mali miladı enflasyonun %10'a inmesinin öngörüldüğü yıla ertelediler. Bu üç yılı çok iyi değerlendirir, kamu açıklarını düşürecek reformları yapar ve enflasyonu gerçekten tek haneli rakamlara doğru indirebilirsek mali miladı uygulayacak noktaya gelmiş oluruz."
Yazara E-Posta: oulagay@milliyet.com.tr