Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Tüm bu eleştirilerde belli ki ş"yle bir varsayımdan yola çıkılıyor: Sanki yetkili birisi "rneğin Derviş cesaretle ortaya çıkıp, "haydi arkadaşlar, iç borcu, dış borcu, faiz oranlarını, IMF'nin taleplerini unutup üretime yüklenelim, fabrikalarımızı tam gaz çalıştıralım" dese sorun kalmayacak. Hemen üretim patlayacak, istihdam ve yatırımlar artacak.Aslında, tabloda da g"rüldüğü gibi, bu yılın ilk 3 ayında kamu imalat sanayii biraz da bunu yapmaya çalışmış ve % 12.6'lık reel üretim artışı sağlamış. Oysa "zel imalat sanayiinde % 4.4'lük bir daralma var, aynı d"nemde. ™zel tüketimin % 3.4 gerilediği bir ortamda üretimi artırmanın kamu kesimine neye patladığını herhalde "nümüzdeki d"nemde g"receğiz. "šretim artsın" diye fetva verenlerin g"z ardı ettikleri nokta şu: İç ve dış borcun çevrilmesi güvenceye alınmadan, kamu açığı kapanmadan, banka sistemine işlerlik kazandırılmadan ve bunların sonucunda ekonomiye ve mali sisteme "güven" sağlanmadan üretim artmaz. Kimse sistem dışında tuttuğu parasını üretime, yatırıma bağlamaz. Bu "güven" i yaratmadan palavrayla üretim artışı sağlayamazsınız. Son günlerde ekonominin "e"sinden anlamayanların, anlar geçinenlerle fikir birliği etmişçesine dile getirdiği bir yakınma var: Efendim şu anda Türkiye'de uygulanmakta olan ekonomi programı reel sekt"re, üretim artışına "nem vermiyormuş, yalnızca mali sekt"rü, bankaları, parayı, faizi düşünüyormuş. Oysa Türkiye'nin acil olarak üretime, istihdama, yatırıma ihtiyacı varmış. IMF ve Derviş ise işin bu y"nünü hiç umursamıyormuş. Derviş gitsin, Güng"r Ağabey gelsin "Şimdi tam hapı yuttuk" diye düşünürken Kemal Derviş adı atıldı ortaya. Can havliyle durumu kurtaracak, en azından hükümete zaman kazandıracak bir seçenek bulunmuştu. Bizim geçen yılın ağustos ayından itibaren "ekonomimiz bıçak sırtında" diye yazmamıza kimse aldırmadı. Kasım krizinden sonra, "Türkiye Arjantin ile birlikte kara listeye alındı, bundan sonra hata yapma lüksümüz kalmadı" uyarısına da fazla kulak asılmadı, "19 Şubat" ve "21 Şubat"ı yaşadık. Derviş bilmecesi Biz b"yle düşünüyorduk ama Teyfik Güng"r (Uras) gibi sevdiğimiz, saydığımız ağabeylerimizin yazılarını okudukça içimize bir kurt düşüyordu. Milletin "kurtarıcı" olarak g"rdüğü Derviş, aslında ekonomimizi iyice batırmak için dışarıdan g"nderilmiş olan bir ajan mıydı? Ekonomimizi Derviş'e emanet ederek daha büyük bir felaketi mi hazırlıyorduk? Güng"r Ağabeyimizin yanı sıra, "IMF'yi Türkiye'yi soymaya kararlı bir tefeci" olarak g"ren ve Kemal Derviş'in k"tülüklerini sıralayan ideologların ve kalemşorların d"ktürdüğü inciler de kafamı daha beter karıştırıyordu. Kemal Derviş'in IMF ve Dünya Bankası nezdindeki itibarı, iflasın eşiğine sürüklenmiş bulunan Türkiye'nin "IMF'den kotasına g"re en yüksek krediyi alan ülke unvanını elde etmesini sağladı. šstelik Türkiye'de de pek çok kimse Derviş'i "kurtarıcı" gibi g"rmeye başladı, halkımız tuttu onu. Türkiye'nin içine düştüğü çıkmazdan çıkabilmesi için seçeneklerinin çok sınırlı olduğunu düşünen bizim gibilere de Derviş'in başarılı olması için dua etmekten başka yapacak şey kalmadı. šlkeyi bu noktaya sürükleyen bir hükümetin içinde başarılı olma şansı çok da yüksek g"rünmese de bu şans tanınmalıydı ona. Güng"r ağabey alarmı Türkiye'de Türklere yapacak iş kalmıyor. IMF'nin talimatı doğrultusunda TC devleti 'kanun zoru ile üretimi yasaklıyor. Buğday üretmek tu kaka... Şekerpancarı üretmek tu kaka... Fındık, çay, tütün üretmek tu kaka... Hayvancılık yapmak yasak. Sanayi dersen zaten "lmüş... İyi de biz ne yiyeceğiz, ne içeceğiz, ne yapacağız abicim? Bundan sonra her şeyi ithal etmek zorundayız. Çünkü IMF'nin talimatı doğrultusunda çıkarılan Kemal Derviş kanunları üretimi yasaklıyor. šreticiyi cezalandırıyor." Teyfik Güng"r Ağabeyimizin geçen salı gazetemizde yayımlanan yazısını okuyunca bendeki bu kafa karışıklığı paniğe d"nüştü. Vatan elden gidiyordu ve biz hala Kemal'den medet umuyorduk. Bizim bankacılarımızın, avukatlarımızın, doktorlarımızın yakında Cidde havaalanında hela temizlemek zorunda kalacağını belirten Güng"r Ağabeyimiz ş"yle yazıyordu: "IMF'nin talimatları, Kemal Derviş'in gayreti, Ecevit, Bahçeli, Yılmaz'ın desteği ve de kraldan fazla kralcı Ankara bürokratlarının işbirliği ile Türkiye ekonomisi ç"küyor. Derviş'e "fke Bilmeyen yoktur ama ben gene de hatırlatayım Güng"r Ağabey'in eski plancılardan, TšSİAD'ın ilk genel sekreteri. İçme suyunda Fransızlarla, gıdada İsviçrelilerle, sigarada ve elyafta Amerikalılarla, lastikte ve otomobilde Japonlarla, bankacılıkta Fransızlarla ve Almanlarla işbirliği yapan bir holdingimizde üst düzey y"netici olarak g"rev yapıyor. Yani yabancıların bizi nasıl s"mürdüklerini bizden çok daha iyi bilecek bir noktada. Tüm bu nedenlerle onun kaygılarını ciddiye almak, acil olarak bir şeyler yapmak gerekiyor. Güng"r Ağabey'in yazısında bunları okuyunca içim bir tuhaf oldu, IMF'ye ve onun talimatıyla bizi felakete sürükleyen Kemal Derviş'e karşı bir "fke kapladı içimi. Hala Sovyet plancılığından medet uman eski tüfek ağabeylerim ya da kahve sohbetlerinde ahkam kesen herhangi biri s"ylese bunları fazla ciddiye almayacağım ama Güng"r Ağabey yazınca kan tepeme çıktı, "vah halimize" diye d"vünmeye başladım. Güng"r Ağabey g"reve Fazla vaktimiz yok, çabuk olalım, yoksa hepimiz Cidde havaalanında hela temizlemek zorunda kalabiliriz maazallah. Şu anda IMF'ye ve Derviş'e duyduğum "fkenin etkisiyle belki biraz duygusal davranıyorum ama benim aklıma bir "neri geliyor. Dışarıdan ithal edilen Kemal Derviş'e "buraya kadar arkadaş, bu memleket sahipsiz değil" diyelim ve kendi adamımızı yani Güng"r Ağabey'i onun yerine geçirelim. O da g"reve gelir gelmez IMF ile yapılan anlaşmayı yırtıp atsın, üretime konan yasakları kaldırsın, yabancı sermayeyi kovsun, ithalatı yasaklasın. Benim k"ylüm de rahat rahat buğdayını, pancarını, tütününü üretsin, Güng"r Ağabey'in c"mert kalbinden kopan fiyata devlete satsın. İthalat durunca sanayimiz de tam yol çalışmaya başlasın. Ayarsız saatlere vergi cezası "Nakit cezamızın dayandığı esas, şehre ait umumi saatler başta olmak üzere, açıkta bulunan saatlerden biriyle uymayan her saatten alınan beş kuruştan ibaretti. Fakat bu saat ile bir başka saat arasında da ayar farkı varsa bu sefer ceza iki misli oluyordu. B"yle komşu olan saatlerin sayısı çoğaldıkça ceza da hendesi nispetle (geometrik olarak) artıyordu. Tam saat ayarı imkansız olduğu için, hele kalabalık bir yerde yapılan tek bir kontrolde epeyce miktarda bir para tahsili mümkündü ..."Ayarsız saat suçu tekrarlandığında ise cezada % 10 ile % 30 arasında tenzilat yapıldığı için tenzilattan yararlanmak isteyen vatandaşların kuyruğa girdiğini ve toplanan hasılatı artırdığını anlatıyor Tanpınar.Bugünlerde uçan kuştan vergi toplama hevesine kapılan yetkililere duyurulur. oulagay@milliyet.com.tr Geçen yaz Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Huzur romanını büyük bir keyifle okumuş ve Yapı Kredi Yayınları'nın yeniden yayımladığı diğer yapıtlarını da okumaya karar vermiştim. Mahur Beste ve Beş Şehir'den sonra ancak bu yaz okuma fırsatını bulduğum Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Tanpınar'ı farklı y"nleriyle tanıma olanağını veren, ilginç bir roman. Bürokrasiyi hicveden bu romanda yer alan ilginç buluşlardan biri de ayarı bozuk saatlerden alınan ceza. Bunu ş"yle anlatıyor Ahmet Hamdi: