İçlerindeki gülümsemeyi her an yüzlerinden okuyabileceğiniz iki insanı peş peşe kaybettik geçen hafta. Önce
Oktay Kurtböke'nin fotoğrafını taktık yakalarımıza, sonra Milliyet'teki kapı komşumuz
İbrahim Sezer'in.
İbrahim Bey, sonunda onu aramızdan alan hastalığın pençesine düşüp ilk ameliyatı geçirdikten sonra bile kaybetmedi yüzündeki o rahatlatıcı tebessümü. Hele onun gibi parayla uğraşan, koca müessesenin hesabını tutan birisi için bulunmaz bir nitelikti bu.
Oktay Ağabey'in cenazesinde hissettiklerimi ise birkaç paragrafa sığdırmam kolay değil. Teşvikiye Camii'nin avlusunda geçmişe doğru bir duygu yolculuğu yaptım sanki. Cumhuriyet gazetesindeki güzel günleri hatırlatan o kadar çok insan, o kadar çok anı vardı ki o avluda. Berrin Nadi, İlhan Selçuk, Emine Uşaklıgil, Orhan Erinç, Şükran Ketenci (Soner), Yalçın Bayer, bana Cumhuriyet günlerini anımsatan yüzlerden bazılarıydı. En önemli eksik ise rahmetli Ergun Balcı idi.
Bir daha yaşanamayacak olanı anımsamak garip bir acı veriyor bana. Oktay abinin cenazesinde de bu acıyı hissettim. Benim için bir daha yaşanamayacak olan şey hem Cumhuriyet'in o kendine özgü havasıydı, hem de Oktay Ağabey'in kendine özgü tarzıydı.
Basın dünyasında tanıdığım ilk ve son "koç"tu Kurtböke. Türkçede "koç" diye kullandığımız bu sözcüğün İngilizce orijinali olan "coach" sözcüğü, kapsamlı bir anlam taşır. Bir takımın "coach"u yalnızca bir teknik adam, bir antrenör, bir menajer değildir. Takımın her oyuncusuyla aynı frekansta buluşup birlikte yaşayan, onu yetiştiren, geliştiren, motive eden ve takım oyununun parçası haline getiren adamdır "coach". Günümüzde belki Fatih Terim'in yakaladığı tarzın basındaki örneği idi Oktay Ağabey.
Bu niteliğinin yanı sıra yeniliklere çok açık yanıyla da hayranlığımı kazanmıştı. Günlük gazetelerin hemen hiçbirinde ekonomi sayfalarının bulunmadığı bir dönemde, Cumhuriyet'e part - time katkıda bulunan benim gibi bir çaylağın dünya ekonomisindeki gelişmeleri yansıtma önerisini kabul etmiş, haftanın bir günü Cumhuriyet'in yarım sayfasını bana açmıştı.
O gün cami avlusunda bana Cumhuriyet günlerini anımsatanlar arasında, biz Cumhuriyet'teyken sık sık gazeteye gelen
Erol Toy da vardı.
"Kemalistlerden ne istiyorsun" diye takıldı bana ve
"Kemalizm ideoloji mi, değil mi?" sorusunu sordu, bunun tartışılması gerektiğini söyledi. "Haklısınız" dedim.
Bu arada "Kemalizm çıkmazda mı" başlıklı yazılarıma, çoğunluğu olumsuz, hayli tepki geldi. Bu tepkileri başka bir yazıda topluca değerlendirmeye çalışacağım.
Yazara E-Posta: oulagay@milliyet.com.tr