Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bu yıl Davos'ta Dünya Ekonomik Forumu'nu izlerken, çelişkili duygu ve düşüncelere kapıldım. Bir yandan ufkumu genişleten değerlendirmeler dinledim, farklı bakış açılarının ipuçlarını yakaladım Davos'ta ve kendi kendime "İyi ki buradayım" dedim. Öte yandan burada tartışılan senaryolarda ortaya konan olasılıklar karşısında bocaladım, karşılaşabileceğimiz krizleri ve felaketleri düşünürken "Ne işim vardı burada?" dediğim de oldu. Tüm bu olasılıkları hesaba katmadan yaşamak daha iyi olacaktı belki de. İstanbul'da kalıp karın yarattığı sorunlarla boğuşmak, Davos'a gelip kafa karışıklığının yarattığı sorunlarla boğuşmaktan daha kolay gelecekti bana. Davos'ta açıklanan "Küresel Riskler" raporunun bazı bulguları Milliyet'te de yer aldı. Yakın vadede ve 2015 yılına kadar uzanan orta - uzun vadede karşılaşılabilecek riskleri, oluşum nedenlerine göre beş ana grupta toplamış bu rapor: (1) Ekonomiden - piyasalardan kaynaklanan riskler (2) Jeopolitik riskler (3) Çevre sorunlarından kaynaklanan riskler (4) Sosyal sorunlardan kaynaklanan riskler (5) Teknolojik risklerBu beş grupta toplanan risklere topluca baktığınızda, bunların birbirlerini tetikleme olasılığının ne kadar yüksek olduğunu fark ediyorsunuz. Örneğin İran'ın nükleer silah geliştirme tehdidinin yarattığı güncel risk faktörünü ele alırsak, bunun jeopolitik risk yaratmanın ötesinde çok ciddi ekonomik ve çevresel riskler de doğurabileceğini görüyorsunuz.Ülkeleri pek çok bakımdan birbirine bağımlı hale getiren küreselleşme sürecinin, risk faktörlerinin birbirini tetiklemesi olasılığını artırdığını rapor da belirtiyor ve bunun sonucunda ortaya çıkabilecek olan toplam riskin çok daha büyük olabileceğini vurguluyor. Küresel riskler Davos'ta edindiğim bilgileri ve özellikle elime geçen malzemeyi henüz sindirerek değerlendirme olanağı bulamadım ama bütün bunların bizi bir gerçeğe doğru götürdüğünü hissediyorum. Ekonomik kalkınmanın küreselleşmeyle birlikte dünyanın çok büyük bir bölümüne yayılması, 3 milyar insanın daha küresel bir ekonominin etki alanına girmesi, küresel tüketimin ve üretimin büyük ölçüde artmış bulunması, dünyayı birçok bakımdan zorlayacak gibi görünüyor. Bu süreçte ortaya çıkan ve dünyayı zorlamaya başlayan gelişmeleri birkaç ana başlık etrafında toplayabiliriz: Dünyanın doğal kaynakları, artan talebi karşılamakta zorlanıyor. Şu anda en yüksek risklerden birini oluşturan petrol fiyatlarının dolar cinsinden üç haneli rakamlara sıçraması riski, bunlardan yalnızca biri. Su kaynaklarının yetersizliğinden, çevre sorunlarına kadar uzanan bir dizi riski, bu başlık altında toplamak mümkün.Hızlanan küresel ekonomik kalkınmanın küresel boyutta eşitsizliği artırmış olması, sosyal sorunlardan kaynaklanan riskleri büyük ölçüde artırmış bulunuyor. Örneğin Latin Amerika'da solun yükselişi, Fransa'da ve bazı diğer Avrupa ülkelerinde küreselleşmeye ve neo liberal politikalara karşı yükselen tepkiler, bu başlık altında ele alınabilir. Zorlanan dünya Çin ve Hindistan gibi, dünya nüfusunun yaklaşık % 40'ını oluşturan dev boyuttaki ülkelerin, büyük bir sıçrama yaparak ekonomik güç haline gelme yolunda olmaları, jeopolitik dengeleri de etkileyecek gibi görünüyor. Bütün bu gelişmeler sonucunda karmaşık hale gelen küresel düzenle uyumlu gelişme sağlamak çok zorlaşırken, kendini bu düzenin yönlendirici unsuru olarak gören ABD'nin küresel bakış açısına sahip olmayan bir yönetime sahip olması, çok ciddi bir sorun oluşturuyor. ABD'nin ulusal çıkarlarını korumaya endekslenmiş olan Bush yönetiminin yeni maceralara atılarak, risklerin gerçekleşmesine katkıda bulunması, göz ardı edilemeyecek bir olasılık. Bütün bunları bir arada düşününce, insanın rahatının kaçmaması olanaksız. Çin gibi ekonomik gücü artan ülkelerin de ABD kadar sorumsuz davranması halinde, dünyanın çok boyutlu felaketlere sürüklenmesi kaçınılmaz olabilir gibi görünüyor. Bu nedenle mevcut duruma şükretmek ve neler olabilir diye fazla düşünmemek gerekiyor belki de. oulagay@milliyet.com.tr Jeopolitik tehlike