Cuma akşamı Paris uçağından inip gazeteye geldiğimde, sevgili Zeynep Oral'ın kulaklarını çınlatarak, Paris'ten esintiler yazmayı düşünüyordum bugün için. Saint Germain bulvarındaki
Les Deux Magots kafesinde oturup yazı yazdığım köşenin yıllar önce
Simone de Beauvoir'ın oturup yazı yazdığı köşe olduğunu ve onun burada yazı yazarken çekilmiş fotoğrafının tam arkamda bulunduğunu farkedince nasıl bir duyguya kapıldığımı anlatacaktım. Luc Besson'un kısmen sıkıcı bulduğum
Jeanne D'Arc (Jan Dark) filminin sonunda, filmin efsanevi kahramanı olan bakire Jeanne'ın, (Dustin Hoffman tarafından canlandırılan) vicdanıyla yaptığı hesaplaşmadan yola çıkıp bir şeyler yazacaktım. Dakikliğine hayran kaldığım Paris metrosunun adeta bir ünlüler ansiklopedisini andıran durak isimlerinden söz edecektim. Devasa yapıtlardan oluşan açıkhava sergisinden izlenimler aktaracaktım. Kısacası Sosyalist Enternasyonal'i izlemek için gittiğim Paris'te bu ilginç toplantı dışında edindiğim izlenimleri sizlerle paylaşmaya çalışacaktım.
Yazıya başlamadan önce Türkiye dışında bulunduğum günlerin gazetelerine bir göz atayım dedim.
AGİT zirvesi öncesinde bayağı olumlu bir hava esmeye başlamıştı sanki Türkiye'de. Ülkemizi ziyaret edecek olan ABD Başkanı Clinton, yaptığı bir konuşmada Türkiye'nin 21. yüzyıldaki önemini vurgulamış, Uluslararası Para Fonu (IMF) ile yapılan görüşmelerin anlaşmayla sonuçlanacağı izlenimi güçlenmiş, faizler gerilemiş, borsamız yeni rekorlara tırmanmış, idam cezasının kaldırılması yolunda bir girişim gündeme gelmişti. Ülkemizin 21. yüzyıla girmesini önlemeye çalışan güçlerin inkar edilmez varlığına karşın sonunda bu sıçramayı yapabilecek miydi Türkiye? 2000 yılına ve sonrasına daha umutlu bakabilir miydik acaba? Başka bir yazının konusu olabilir miydi bunlar?
Ben bunları düşünürken birden sarsılmaya başladık. Doğan Medya Center'ın modern binası, garip gıcırtılarla esneyerek sarsıntıya uyum sağlamaya çalışıyordu sanki.
Biz İstanbullular bir depremi daha ucuz atlattık ama Düzce'de, Bolu'da, Kaynaşlı'da yeni yıkımlar, yeni dramlar yaşandı. Bir kez daha depremin acı gerçeğiyle yüzyüze geldik, o dayanılmaz sahneleri yaşamaya başladık. Yapılan değerlendirmelerin ışığında, İstanbul'un nasıl bir risk altında olduğunu bir kez daha anladık.
Böyle bir günde, bu ortamda, benim gibi birisinin yazı yazmasının bir anlamı var mı, yok mu doğrusu bilmiyorum. Çocukken, amcam gibi tıp doktoru olmaya heves ettiğimi hatırladım birden ve "keşke olsaydım" diye geçirdim içimden.
Yazara E-Posta: oulagay@milliyet.com.tr