Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Türkiye'de para ve eğitim, kalp hastalığı riskini artırıyor

"Zenginin parası züğürdün çenesini yorar", deyimine artık bir ilave yapabilir ve, "zenginin iştahı kendi kalbini yorar" diyebiliriz. Türkiye'de 9067 denek üzerinde yapılan kapsamlı bir araştırma(*), kalp hastalıklarına yol açabilen kandaki kolesterol düzeyinin zenginlik ve eğitimle arttığını ortaya koyuyor. Ülkemizde insanların gelir ve eğitim düzeyleri yükseldikçe total(toplam) kolesterol düzeyleri de yükseliyor. Bu eğilim erkeklerde daha da belirgin bir nitelik kazanıyor. Örneğin aylık geliri 100 doların altında kalan Türk erkeklerinde 163 (mg/dl) olan total kolesterol düzeyi aylık geliri 1000 doların üstünde olan erkeklerde 207'ye sıçrıyor.

İstanbul riski

Türkiye'nin altı ayrı yöresinde gerçekleştirilen araştırmanın sonuçları zeytinyağının yaygın kulanıldığı Ayvalık ve Aydın'da saptanan total kolestrol düzeylerinin düşük ve kabul edilebilir değerlerde kaldığını, buna karşılık Adana'da ve özellikle İstanbul'da bu değerlerin yüksek düzeylere çıktığını gösteriyor. ABD ve Almanya'daki total kolesterol düzeyleri ise İstanbul'da saptananın da üzerinde bulunuyor. Ancak ABD'de gelir ve eğitim düzeyiyle kolesterol düzeyi arasında Türkiye'deki gibi doğrudan bir korelasyon saptanamıyor, hatta eğitim düzeyi yükseldikçe kolesterol düzeyinin düştüğü görülebiliyor.
Kalp hastalığı riskini azaltmak için yüksek değerlerde olması istenen yüksek yoğunluklu kolesterol (HDL - C)nin ise Türkiye'nin tüm bölgelerinde düşük değerlerde bulunuyor. Örneğin Türkiye'de erkekler için saptanan değerler(34 - 38 ml/ dl), ABD'de saptanan değerlerin( 47 mg/dl) hayli altında bulunuyor. Bu nedenle Türkiye'deki total kolesterol/HDL - C oranları da ABD'dekinin çok altında kalıyor ve kalp hastalığı riskini artırıyor.

Prof. Tezcan'ın yorumu

Bu ilginç araştırmanın sonuçlarını değerlendiren Prof. Dr. Vecdet Tezcan, Türkiye'de HDL - C düzeylerinin düşük olmasının genetik özelliklerimizden kaynaklanmış olabileceğini belirtiyor. Gelir düzeyi ve eğitim düzeyi yükseldikçe total kolesterolün yükselmesini hayli düşündürücü bulan Prof. Tezcan, bu olguyu şöyle açıklıyor: "Demek ki bizim aldığımız eğitim eğitim değil, zenginlerimiz ise henüz farklı doyum seçeneklerini keşfedemedikleri için doyumu sofrada arıyor ve kolesterol düzeylerini tırmandırıyorlar". Prof. Tezcan, doğru beslenme ve yaşam tarzının, total kolesterolü düşürme ve kalp hastalığı riskini azaltma bakımından önemli olabileceğini de vurguluyor.

Alkol, sigara, hareketsizlik

California Üniversitesi Kardiyovasküler Araştırma Merkezi ile İstanbul Amerikan Hastanesi uzmanları tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen araştırmanın sonuçları, toplumumuzda fiziki aktivite yokluğu, sigara kullanımı ve alkol tüketiminin de olumsuz bir kan profili ortaya çıkardığını ve kalp hastalığı riskini artırdığını gösteriyor. Yapılan iş tipine göre saptanan değerler de fiziki aktivite gerektiren işlerde çalışanların total kolesterol düzeylerinin (170 dolayında), büro işi yapanlarda(190 dolayında) ya da yönetici pozisyonunda çalışanlarda(205 dolayında) gözlenen değerlerin altında kaldığını ortaya koyuyor.
Araştırmada, yaygın sigara kullanımı ve düşük HDL-C düzeyleri nedeniyle Türkiye'de nüfusun büyük bir kısmının zaten risk altında bulunduğu ve ekonomik kalkımanın da bu riski artırdığı belirtilerek şöyle deniyor:
"Türkiye'de son zamanlardaki hızlı ekonomik gelişmenin , gerekli mali kaynağa sahip , fazla eneji harcamayan bireylerin rahatlıkla alabileceği yüksek yağ içerikli , yüksek kalorili besinlerde bolluğu beraberinde getirdiği öne sürülebilir... Her ne kadar gelir artışı ile kolesterol artışı arasındaki doğrudan korelasyonu açıklamada başka faktörlerin de rol oynadığı söylenebilirse de,veriler ekonomik refahla birlikte doymuş yağ tüketimi artışı arasındaki korelasyonla uyumludur. Şu sıralarda Türkiye'de kalp sağlığını korumaya yönelik bilinçli bir yaşam tarzına ilişkin yeterli bir kamuoyu eğitimi mevcut değildir."

Yerelin kolaylığı, küreselin zorluğu

Yerel bir bakış açısıyla statükoyu savunmanın kolaylığı ile küresel bir bakış açısıyla değişimi savunmanın zorluğu arasındaki uçurumu çarpıcı örneklerle yaşıyoruz son günlerde. Tahkimden sosyal güvenlik reformuna, ekonomiden dış politikaya kadar pek çok konuda bu çelişkinin izleri sırıtıyor.
Yerel bir bakış açısıyla statükoyu savunmak gerçekten çok kolay ülkemizde. Güvensizliğin genel olarak arttığı bir ortamda herkesin kaybetmekten korktuğu bir şeyler var. Kimisi yabancıdan ve dış düşmandan, kimisi kazanılmış haklarını kaybetmekten, kimisi yeni bir kazık yemekten korkuyor. Bu korkuları işleyerek bu insanları etkilemek işten bile değil. Hele tahkim gibi çoğu kimsenin ilk kez duyduğu bir konu varsa gündemde bu iş daha da kolaylaşıyor.
Örneğin tahkimin Sevr'i geri getirdiğini, aziz vatanın yabancılara peşkeş çekildiğini söyleyerek halkın milli duygularıyla oynamak, ya da emekçi dostu görünmek iyi prim yapabiliyor şu günlerde. Uluslarası tahkimle ilgili Anayasa değişikliğini ve sosyal güvenlik reformunu gündeme getirdiği için Başbakan Ecevit'e sataşmak da çok moda.
"Değişmek" ya da "dönmek"le suçlanan Ecevit'in ve iktidar ortağı MHP'nin bu noktadaki durumu çoğu şeyi anlatıyor aslında. İktidar koltuğuna oturan, küresel düzenin gereklerini dikkate almak zorunda kalıyor. Bu koltuğa oturanlar, küresel düzenin gereklerinin, iktidar koltuğuna oturmadan önce savundukları kimi görüşlerle çeliştiğini görseler bile bu gerekleri yerine getirmekten başka seçenekleri olmadığını görüyorlar.
Küresel düzene uyum sağlamak için teknoloji, verimlilik, demokrasi, insan hakları, iş hukuku gibi akla gelebilecek her alanda küresel normları tutturmak gerekiyor. Türkiye eninde sonunda bu yola girecek ama, "küresel düzene boşverip ben bildiğimi okurum", diyenlerin direnişi bize vakit kaybettirmeye devam ediyor.

Dolar düşerse Wall Street ne olur?

Krizdeki Asya ülkeleri ve Japonya'dan sonra Avrupa'da da ekonomik canlanma belirtilerinin giderek güçlenmesi, ABD dolarının ve Wall Street'in üzerine gölge düşürdü. Almanya ve İtalya'da hizmet sektörünün canlanması, Fransa'da ve İngiltere'de tüketim talebinin patlaması Avrupa'daki iyimserlik dozunu artırdı. Avrupa ekonomileri canlanırken borsaların makul düzeylerde bulunması, Asya krizi sonrasında ABD'ne akan sermayenin geri dönmesi olasılığını gündeme getirdi. ABD'nin dış ticaret açıklarının 200 milyar dolara, cari işlemler açığının 300 milyar dolara tırmanma eğilimi de, doların yen ve Euro karşısında son haftalarda yaşadığı değer kayıplarının sürebileceği beklentisini gündeme getirdi.
Doların düşme eğilimine girmesi halinde bunun faiz yükselişi beklentisini daha da güçlendirerek son günlerde Wall Street'te gözlenen moral bozukluğunu daha da artırabileceği belirtiiyor. Wall Street'te uzun zamandır beklenen düşüşün gerçekleşmesi halinde bunun ABD ve dünya ekonomisi üzerinde yaratacağı olumsuz etki ise çoğu kimseyi düşündürüyor.


Yazara E-Posta: oulagay@milliyet.com.tr