Yunanistan Savunma Bakanlığı bir süredir hibrit Türkiye tehdidi belgesi sızıntıları yapıyor, aldıkları önlemleri gazetecilere ballandıra ballandıra anlatıyordu.
Yunanistan Başbakanı’nın bu politikasına en güçlü itiraz Yunanistan’ın büyük kesimini temsil eden PASOK ve SYRIZA’dan geldi.
SYRIZA üretilen “hayali tehditler” ve buna dair sızdırılan belgelerin, Yunanistan halkının yaşadığı büyük sorunları gölgeme çabası olarak niteledi.
PASOK da hükümeti ciddiyete ve ulusal strateji belirlemeye davet edip, sızıntıları “garip” olarak niteledi.
Kendi muhalefetinden yediği dayak yetmezmiş gibi, İran’ın iki Yunanistan gemisine el koyması da Başbakan Miçotakis’i zor durumda bırakan bir başka gelişme oldu.
Fakat tüm bunlardan daha acınası olanı Yunanistan Dışişleri Bakanı’nın yaptığı bir açıklamaydı.
Dendias, ABD Dışişleri Bakanı’yla telefon görüşmesini “Muhatabımı hem retorik olarak hem de sahada Türk provokasyonunun tırmanışı ve Batı Balkanlar’a yaptığım ziyaretler hakkında bilgilendirdim” diye aç
Türkiye’de İstanbul Fethi’nin muhafazakâr camiada, İstanbul’un Kurtuluşu’nun, laik kesimlerde önemsendiğine dair genel bir kabul vardır.
Bilginini olmadığı yerde, peşin kabuller de olur, tarihin sadece bir kısmını benimseme çabası da.
Oysa İstanbul’un Fethi ve sonraki asılarda yaşananlar bambaşka bir hikâye anlatır bize.
Mesela Padişah Abdülhamit’in İstanbul’un Fethi kutlamasına izin vermediğini söylemek sadece slogan üretmeye yarar, gerçekte ne olduğunu bakınca biraz hüzün biraz başka türlü düşünme ihtiyacı duyar insan.
“Biz, İstanbul’u Rumlardan zapt ettik. Fetih günü onlar matem tutmak isterler. Biz tezahürde bulunursak onların hissiyatını rencide ederiz. Benim zamanımda bir kere İstanbul’un fethi günü merasim yapmak istediler. Ben bu hissiyat noktasını nazara alarak müsaade etmedim. Bunlar hikmet-i hükûmettir, çünki her hükûmet teb’asının hepsinin hissiyatını da rencide etmemeğe çalışmalıdır.
Özellikle “Teb’anın hepsinin hissiyatını rencide etmemeğe
Siyasi fikrini beğenmediği şarkıcılara konser verdirmeyen belediyelere alışmıştık.
Bu saçmalığa alışmak bile acı ama şimdi Isparta Belediyesi daha ileri bir adım attı.
İki sivil toplum örgütü “halkın inanç ve gelenekleriyle uyuşmayan konserler” dediği için Melek Mosso’nun 3 Haziran’da vereceği konseri iptal etti.
İnancına ya da geleneklerine uyuşmuyorsa konsere gitmezsin olur biter.
Diyelim ki Isparta halkının yüzde 98’i Melek Mosso hakkında olumsuz düşünceye sahip, sadece yüzde 2’si Mosso’yu seviyor, Belediye kapsayıcı olmalı ve o yüzde 2’inin de arzularını dikkate almalıdır.
Bu iki dernek yarın “halkın inanç ve gelenekleriyle uyuşmayan” üniversite öğrencileri var dese, Isparta Belediyesi, suları kesip, beğenmediklerinin çöplerini almayacak demek ki...
Isparta’da 81 bin üniversite öğrencisi var, yerel seçimlerde oy kullanmasalar bile yılın 10 ayını Isparta’da geçiriyor, ekonominin canlı kalmasını sağlıyorlar.
Hayatımda okuduğum en sefil kulis bilgisi, bir partinin yönetim organı toplantısında genel başkanın yüzünü buruşturarak memnuniyetsizliğini dile getirdiğini anlatan kulis bilgisiydi.
Aynı sefillikte bir başka yorumu pazartesi günü Yunan medyasında gördüm.
Biden-Miçotakis görüşmesinde gündeme gelen Türkiye’nin Mavi Vatan tezini anlatmış Yunanistan Başbakanı, sonrası şöyle yazılmış: “Aynı kaynaklara göre, Bay Biden başını sallayarak onayladı.”
Albaylar Cuntası’nın faturasını haklı olarak ABD’ye kesen Yunanistan halkı için ne utanç verici bir durum bu.
***
Yunanistan’ı sefillikte lider hale getiren bir başka gelişme daha oldu.
Yunanistan Dışişleri Bakanı Dendias, pazartesi günü Arnavutluk’taydı.
Ege’de kara sularını 12 mile çıkarma çabasını savaş sebebi sayacağını ilan eden Türkiye’yi her tarafa şikâyet eden Yunanistan, Arnavutluk ile savaş durumu kararını 1987’den beri kaldırmadı.
Facebook’un ilk kullanılmaya başladığı yıllarda ilginç bir araştırma sonucu okumuştum. Araştırma kadınların eskiden yataktan kalkar kalkmaz aynaya baktıklarını ama Facebook’tan sonra ilk iş olarak telefonlarının ekranına baktıklarını söylüyordu.
Kolay iletişimin cicim yıllarıydı o zamanlar, her dilediğimizde her istediğimiz kişiye ulaşmak hoşumuza gidiyordu.
O köprünün altından çok sular aktı, birilerine erişme hakkının aynı zamanda başkalarına bize erişme hakkı verdiğini de öğrenmiş olduk.
Bugün sinema salonlarında, şirketin Whatsapp grubundan bir mesajı kaçırır mıyım acaba diye endişe edip, telefonun ekranına bakan, mesaj yazan, bir yerde şarjı biter ya da telefonu çekmezse diye endişe eden milyonlar dolaşıyor aramızda.
Özellikle beyaz yakalı çalışanların en korktuğu şey, ofisten gelen bir mesaja ya da soruya zamanında yanıt verememiş olmak.
Türkiye’de daha yasal altyapı ve içtihat henüz oluşmadı ama dünya bu rahatsızlıkla ciddi anlamda mücadele etmeye başladı.
Artık bırakın telefonunuzun kapalı olmasını,
Her çocuğun bir okuma bayramı olur hayatta.
Siz çocuğunun okuma bayramına gidemeyen anne ve babaları bilir misiniz? Ya evladının bir gece önce balonlarını şişirip, süslerini astığı doğum gününe gidemeyen anne babaları? Çocuğuyla hiç akşam yemeği yiyememiş evladını hiç okula uğurlayamamış anne babaları bilir misiniz?
Aslında biliyorsunuz, çoğunun seslerini tanıyor, görüntülerini de hatırlıyorsunuz ama ya adları?
Her sabah uyandığınızda dokunduğunuz televizyon kumandasında karşınızda olan adam ya da kadın, her sabah en geç saat 04.00’te işinin başında oluyor.
Siz akşam yemeğinden kalkarken ana haberleri sunanların mesaisi daha yeni bitiyor, 22.00 civarında varıyorlar evlerine, ilk iş o saatte uyumuş çocuklarını öpmek oluyor.
Bayram sabahı siz banttan yayın müzik ya da magazin programları seyrederken, onlar haberin başında, canlı yayında oluyorlar. Kimi çekiyor, kimi yazıyor, kimi de sunuyor.
39 yaşında aramızdan ayrılan Özlem Sarıkaya Yurt, bu saydıklarımın hepsini yaşadı meslek hayatında.
Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine karşı çıkarken kullandığı argüman “Müttefiklik ruhu”.
“Benimle müttefik olacaksanız, Türkiye’ye örtülü silah ambargosu uygulayıp, ülkeme karşı terör eylemleri gerçekleştirenlere silah ve siyasi destek sağlayamazsınız” diyor Ankara. Görünen hedef İsveç ve Finlandiya ama asıl mesaj ABD ve Almanya’ya.
Suriye’deki terör gruplarına 2022’de 200 milyon doların üzerinde silah verecek ABD. Türkiye, F-16 modernizasyonu ve satışı için aylardır bekliyor.
Almanya, PKK ile görünür bir mücadele veriyor ama örtülü ambargoda başı çeken ülke durumunda.
Türkiye’nin “müttefiklik ruhu” tanımlamasına bakınca, bu kriz tahminen ABD Başkanı Biden ile çözülecek.
İsveç bize IQ testi yapıyor galiba
Stockholm ile Afrin arası 4 bin 385, Kilis ile Afrin arası 38.2 kilometre.
Binlerce kilometre uzaktan İsveç bana ne yapacağımı söylüyor, yetmiyor, coğrafyayla uzak yakın alakası olmamas
Rize’nin çayı mı meşhurdur yoksa portakalı mı?
Bu soru bugün için çok saçma geldi size değil mi?
Bundan bir asırdan biraz daha uzun bir süre önce de bu soru saçmaydı.
O dönemde Rize için portakal, mısır ve pirinç kadar önemli ve çok yetiştirilen bir üründü.
Çayın ne adı ne de tarımı vardı o zaman.
İstanbul’daki kahvehanelerde adı üzerinde kahve içilirdi en çok, çay içme alışkanlığımız yoktu.
Bugün bir “Merhaba” kadar sık söylenen “Gel bir çayımı iç” cümlesi dilimize girmemişti.
Çay, Rize’ye büyük mücadelelerle geldi, Osmanlı’dan, Cumhuriyet’e devamlılığı olan nadir ürünlerden biri oldu.