Özay Şendir

Özay Şendir

ozay.sendir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

"Ne Rahmaninov ne de Kızıl Ordu, tek bir plak bile bulamadım, her yerde İbrahim Tatlıses kasetleri var.”

1994 yılıydı, Bakü’de, Sovyet dönemine dair arayıp da bulamadıklarım için söyleniyordum durmadan.

Tek Türkiye kanalı TRT 1’de, Ferhunde Hanımlar’ı seyredip, Yakup Kadri’nin Yaban’ını okuyup, ardından uzun yürüyüşlere çıkarak geçiyordu günler.

İstanbul’a telefon açmak demek 6 saat beklemek demekti, musluktan akan suyu ancak kaynattıktan sonra içebiliyorduk.

Yürüyüşlerim, şehitliğin arkasında, Abşaron Yarımada’sını gören geniş taraçada bitiyordu genellikle.

Haberin Devamı

Karanfil bırakılmış mezarların başında ağlayanların yanından geçip, manzara seyreden âşıkların olduğu yere varıyordum.

Ölüm acısı ve aşk birbirine bu nasıl bu kadar yakın durabilir diye bilmiş sorular üretiyordum.

O yolu 2003 yılında bir kez daha yürüdüm.

Bu kez, bir şehir, 9 senede nasıl bu kadar kalkınır, nasıl bu kadar gelişebilir diye düşünerek attım adımlarımı.

Milletvekili olarak televizyonlarda izlediğimiz Ganire Paşayeva gazetecilik yapıyordu o zaman.

Yıllar sonra Teke Tek’e konuk olmak için Ankara Stüdyosu’na geldiğinde sohbet etmiştik.

Sovyetlerin 20 Ocak 1990 katliamını bilmeden plaklarını aradığım zamana dair pişmanlığımı anlatmıştım ona.

Bizim Azerbaycan’a dair en çok bildiğimiz şey “Uçak düşüyor” ile kemikli ete “sümüklü et” diyorlar oldu yıllarca.

Taksim’deki Hocalı Katliamı’nı anma etkinliklerine trafik tıkandığı için söylenenlere de rastladım zaman içerisinde.

Peki, şimdi ne oldu, Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm gününe denk geldiği için Ermenistan’ın on yıllardır süren işgaline karşı kazanılan zaferin kutlama tarihini değiştirdi Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev.

İçimde, gurur ve sevgiyle beraber, 20’li yaşlarımın bilmeyen, ilgilenmeyen yanlarının utancı karıştı birbirine.

Sarıyer’deki adını taşıyan parkta Haydar Aliyev’i anma etkinliğine katıldığımda, vicdanım ödeşti sanıyordum, meğer ödeşmemiş hâlâ...

O yüzden “Ağla Karanfil Ağla” dedim yazının başlığına, müthiş dokunaklı bir şiirdir, 20 Ocak katliamını anlatır.

Ağla Karanfil Ağla...


Haberin Devamı

Duduk sanatçısı Alihan Memedov’un ezgileri eşliğinde okumanızı öneririm o şiiri.

Nikâh dairesine de “Saadet Sarayı” denir Azerbaycan’da, duyduğum en güzel tanımlama bu.

Kuzey Kıbrıs ve Azerbaycan, kullandıkları lehçeler üzerinden konuştuğumuz, iki coğrafya.

Yaşadıkları acılarla lehçeleri kadar ilgilenmeyi denemedik hiç, verdiklerimizle böbürlenip, bize ne kadar seviyor ya da sevmiyorlar hesabı yapmayı tercih ettik.

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in 10 Kasım kararı belki bir ders olur hepimize...

Tecavüze yandaş mısın, değil misin?

Tecavüz ya da cinsel tecavüzün partisi, dini, mezhebi olmaz.

Nasıl, HDP’li Tuma Çelik bir kadına tecavüzle suçlandığında ayağa kalkıyorsak,

Nasıl, bir din tüccarı, 12 yaşındaki bir kıza cinsel saldırıda bulunduğunda tepki gösteriyorsak,

CHP içerisinde yaşanan tecavüz ve taciz iddialarının da üzerine o şekilde gitmek gerekir.

Ahlaksızların yaptıkları partileri ya da cemaatleri bağlamaz.

Ancak partiler ya da dini yapılar, bu ahlaksızlıkların üzerini örtmeye, haber yapılmasını engellemeye çalıştıkları gün, bu suçun ortağı, yandaşı haline gelirler.

Haberin Devamı

Herkesin adımını buna göre atmasında hepimiz için büyük fayda var...

Kimsenin vebalini almayın

Koronavirüs tedavisinde yardımcı olan ilaçların yan etkilerine dair dair fısıltı gazetesinde çok şey söyleniyor.

Sağlık Bakanlığı’ndan konuştuğum kaynaklar, bu dedikodular nedeniyle verilen ilaçları kullanmayıp, ardından yoğun bakıma alınan çok sayıda hasta olduğunu söylediler.

Doz ve başlangıç aşaması farklılıklarına rağmen tüm dünyanın hemen hemen aynı ilaçları kullandığı bir dönemdeyiz.

Tedaviye yardımcı ilaçlara dair fısıltı gazetesinde konuşulanları yaymak demek, hem normal bir hastanın hem de gerçekten yoğun bakıma ihtiyaç duyacak bir hastanın hayatını tehlikeye atmak demek.

O yüzden kimsenin vebalini almayın, duyduğunuzu kendinize saklayın.

Kestane kebap, yemesi sevap

Facebook’un pazar yeri uygulamasında üreticiler kestanenin kilosunu 10-12 liraya satıyorlar.

Cuma günü seyyar bir satıcının kamyonetinde de kestane fiyatı 15 liraydı.

Marketlerde kestanenin kilosu 30 liraya satılıyor ve giderek çoğalan meyve-sebze satışı yapan sitelerden birinde kestanenin kilogram fiyatı 40 lira.

Serbest pazar  ekonomisi deyip geçemeyeceğimiz kadar büyüyor üretici ile satıcı arasındaki fark.

Ve çok güzel seyrediyoruz hep birlikte...