Özay Şendir

Özay Şendir

ozay.sendir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bir domatesin yetişmesi için 12.5 litre su harcanıyor.

Bir portakal için 53, bir elma için 68 litre su tüketiliyor.

Bir avokado üretimi için harcanan su miktarı farklı kaynaklara göre 227 ile 270 litre arasında.

Türkiye’de Antalya’dan başlayıp Mersin’e kadar uzanan alanda giderek artan bir üretimi var avokadonun.

Evet, ihraç ürünü olduğu doğru ama 2019’da avokado ihracatımız bir milyon dolardan sadece biraz fazla.

Avokado üretmeyelim, dertler bitsin demek değil bu.

Tek bir tavuk yumurtası için 200, bir bardak çay için 28, bir fincan kahve için de 140 litre suya ihtiyacımız var.

Haberin Devamı

Ürünlerin maliyetini sadece tohum, gübre, emek olarak hesap edemeyeceğimiz, mutlaka suyu da dikkate almamız gereken bir dönemde yaşıyoruz.

ABD, Kaliforniya’da yer altı su kaynakları belirli bir seviyenin altına düştüğü için milyonlarca badem ağacı söküldü 3-4 yıl önce.

Türkiye’de “Diş fırçalarken musluğu kapatın” diye kamu spotu üretmekten başka şeyler de yapmak gerek.

Mesela suyun yüzde 74’ünü tarımda kullanıyoruz.

Çiftçi, en fazla su harcayan “salma sulama” yöntemi kullanıyor, su tasarruf sağlayan “damla sulama” yöntemini kullananların oranı sadece yüzde 1.

Şehirlerde yağmur hasadı yapmaktan geçtim, park ve bahçelerde geri kazanılmış gri su bile kullanmıyoruz.

En önemlisi su ve su kaynaklarını korumak adına ihtiyacımız olan “Su Yasası” halen yok.

Milli Eğitim Bakanlığı çocuklara “Su ayak izi” nedir diye öğretmeli aslında.

Bir kot pantolonu üretmek için 10 bin 800 litre, bir külah dondurma için 1500 litre, bir porsiyon pilav için 100 litre su harcadığımızı öğrense çocuklarımız.

Su yoksa hayat yok, küresel iklim değişikliği şaka değil ve ihtiyaç değil de mutlu olmak için aldığımız her ürün bizi daha da susuz bırakıyor. 

Bir deprem, iki büyüklük, iki merkez

AFAD ile Kandilli Rasathanesi’nin deprem büyüklüklerini farklı hesaplamasına alışmıştık.

15 Aralık gününün ilk saatlerinde Van’da bir deprem meydana geldi.

Alışkanlık değişmedi, AFAD büyüklüğü 4.7, Kandilli de 4.6 olarak açıkladı.

Fakat AFAD depremin merkez üssünü Van-Tuşba diye verdi, Kandilli depremin merkez üssünü Van-Ermişler diye açıkladı.

Ermişler de Tuşba ilçesinin bir mahallesi ama aralarında yaklaşık 40 kilometre mesafe var.

Depremde mesafe bu kadar önemli derseniz, önemli, 17 Ağustos Gölcük depremi olarak kayıtlarda duruyor ve en fazla can kaybının yaşandığı Yalova da Gölcük’e 49 kilometre mesafede.

Sonuç mu, Türkiye’de olan depremlerin iki merkez üssü ve iki farklı büyüklüğü olmamalı.

Haftadan akılda kalanlar...

Akit TV’de bir “Hoca”’nın üniversiteleri fuhuş evine benzetmesini çok konuştuk. Akit TV de, genel yayın politikasına bakılarak, eleştirilerden fazlasıyla nasibini aldı. Eğriye eğri, doğruya doğru demezsek olmaz, Akit TV sunucusu Sabri Balaman o “Hoca”’nın sözlerine birden çok kere itiraz etmiş, doğrusunu yapmış. Doğrusunu yaptığı için umarım işinden olmaz.

“Hakemler, “Biz hariç herkese eşit davransın” havasındaki büyük kulüpler Türkiye Kupası’nda alt liglerdeki takımlar karşısında ecel terleri döktüler. Süper Lig maçlarında hakemleri taraftarın önüne atıp durumu kurtarmak mümkün oluyordu ama alt liglerdeki takımlar, makyajı döküverdi. Türkiye’de en fazla paranın heba edildiği sektörün futbol olduğunu herkes gördü.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Armağan Çağlayan’ın Youtube kanalına konuk oldu.

Z kuşağı, samimiyeti seviyor, konvansiyonel medyanın geneline hâkim olan “Aman efendim”, “İsabet buyurdunuz” tarzı laflardan hoşlanmıyor. Alternatif mecranın güzel yayın örneklerinden biri oldu.

Sevgi hırsızlığı

İznik’te bir zeytin ağacının dalına takılan poşetin içerisinden bir not ve 150 lira para çıktı.

Haberin Devamı

Notta, “Ailem koronaya yakalandı, yapraklarınızı almak zorunda kaldım. Hakkınızı helal edin” yazıyordu.

Haberin Devamı

Koronavirüse zeytin yaprağının iyi geldiği düşüncesiyle yapılmış bir eylem bu.

Bilimsel değil, zeytin ağacı sahibinin onayı olmadığı için ahlaki açıdan da sorgulanabilir ama yine de aldığının karşılığını verme duygusu önemli ve yitirilmemesi gereken bir duydu.

Aile, sevgi gibi kavramlar insana normalde yapmayacağı şeyleri yaptırmaz mı zaten?

Çok kolay söylenen “Uğruna ölürüm, dağları delerim” gibi boş laflar bir yanda, bir başkasının zeytinliğinden izinsiz yaprak toplamak diğer yanda...

İçinde sevgi olan şeyleri artık daha çok özlüyoruz galiba...