Özay Şendir

Özay Şendir

ozay.sendir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Yeşiva, tüm dünyada, Yahudilerin gittiği, Talmud ve Tevrat eğitimi verilen, ultra Ortodoks yetiştiren din okullarına verilen ad.

Geçen pazar “Yargı Reformu”nu durdurmak için sokağa çıkan Tel Aviv sakinleri şimdi Kikar Hamedina Plaza’da yer alan bir sinagogun, 250 öğrencinin okuduğu, 5 katlı bir Yeşiva’ya dönüştürülmesi kararına karşı mücadele ediyor.

Mahalle sakinleri, medyaya liberal bir yaşam biçim sürdürme kararında olduklarını söylerken, Tel Aviv Belediye Başkan Yardımcısı Reven Lediansky, Yeşiva inşa edilmek istenen alanın laik bir alan olduğuna dikkat çekiyor.

Haberin Devamı

Yaşam biçimi dile getirilen tek endişe değil, bir de Yeşiva kurulduğu zaman ortaya çıkacak sürekli konaklama, durmadan çalışan mutfak, erzak ve eşya taşıyan kamyonlar, okulun eksik olmayacak ziyaretçilerinden endişe duyanlar var.

Çarşamba günü “Yargı Reformu” işin görünen gerekçesi. Asıl problem, çok çocuk sahibi olarak sayıları giderek artan ultra Ortodoks Yahudilerin ülkede iktidarları belirleyen siyasi güce ulaşması olduğunu yazmıştım. Bu Yeşiva meselesi de onun artçısı aslında.

Bu hikâyeden Türkiye adına çıkarmamız gereken çeşitli dersler var.

Birincisi, nüfusun çoğunluğu değil, yüzde 10-15’lik bir kısmı ülke adına değil de dini ya da etnik kimliğini ve yaşam biçimini tüm ülkeye yayma hedefiyle siyasi örgütlenmeye gittiğinde toplumsal fay hatlarının daha da gerilmesine neden oluyor.

Türkiye, yaşam biçimi dayatma tartışmalarını çok uzun yıllar boyunca yaşamış bir ülke, neyse ki bu gerilim eskisi kadar yüksek değil.

Üçüncü ve önemli bir ders daha var, Türkiye’de İslamiyet adına kararlar alan ve sonuçta fanilerin yönettiği kurumların uygulamalarını eleştirdiğin zaman İslamiyet’i eleştirmişsin gibi muamele yapan bir kesim var. Bu konuda sapla samanı birbirine karıştırmaktan vazgeçmemiz gerekiyor.

***

Kendisinden farklı olana yaşama hakkı tanımamak, siyasi rekabet ile nefreti birbirine karıştırmak.

Günlerdir İsrail medyasındaki hasar tespit raporlarını okuyorum.

Parasını yurt dışına götürenlerin verdiği ekonomik zarar, reforma karşı olan pilot ve subayların “Artık bu ülke için savaşmak istemiyorum” açıklamaları, Batı ile olan ilişkilerde hasar alan liberal demokrasi görüntüsü, Washington ile yaşanan sorunun yarattığı zafiyetin bölgedeki Arap ülkeleriyle yürütülen diplomasiye verdiği zarar, toplumsal fay hatlarının giderek bir ulus görüntüsünü yok eder hale gelmesi gibi yorumlar yapılıyor. Hatta İsrail’in 75. kuruluş yıl dönümünü göremeyecek hale geldiğini söyleyenler de var.

Haberin Devamı

Türkiye’de de toplumsal fay hatları son derece diri. Üstelik bu sadece siyasi rekabetten kaynaklanan bir durum da değil.

İpin ucu nerede kaçtı tam olarak bilmiyorum ama eskiden Fenerbahçe ya da Galatasaray taraftarları bir Avrupa takımına karşı maç yaparken, kalpler ezeli rakip için atar, bu ülkenin takımı olmak tarafımızı belirlemek için yeterli olurdu.

Bugün o çizgiden uzağız. Daha kötüsü, ülkedeki azgın bir azınlık seçimlerden sonra düşman bellediği karşı siyasi görüşteki insanları ülkeden yollamaktan bahsedebiliyor kolaylıkla. Azınlık olmaları sonucu değiştirmiyor, bir bardak temiz suya bir damla çiş eklerseniz, kimse o suyu içmez.

Haberin Devamı

Türkiye’de toplumsal fay hatlarının sakinleşmesi gerekiyor. 6 Şubat ikiz depremlerinden sonra kısa süreliğine hatırladığımız “Biz milletiz” duygumuzu hep canlı tutmamız gerek. Oysa biz nefretimizi soğutmak bir yana, durmadan aynalıyoruz. Masadan kalktığında Meral Akşener’e yönelen öfke, bugün Muharrem İnce’nin yaşadığı linç durduk yere yaşanmıyor.

Peki, öfkenin yönelmesi gereken asıl yer, halka umut olamayan, daha iyi yönetirim güvenini veremeyenler değil mi?

Farklı olandan nefret etmek başarısızlıkları gölgelemenin en kolay yolu haline geldi Türkiye’de.

Bu, futboldan siyasete, hayatın her alanında geçerli. Neyse ki terör örgütlerine karşı mücadele eden evlatlarımız halen millet olduğumuz duygusuyla yaşıyor ve bizden sadece takdir bekliyorlar.

***

Mart 2008’de, Gazze’den çıktığım günün gecesinde Kudüs’teki bir Yeşiva’ya saldırı düzenlenmişti.

Otelim Doğu Kudüs’teki Müslüman mahallesindeydi ve olay yerine gidecek taksi bulmakta çok zorlanmış, normal ücretin
10 katı para verdiğim şoför, beni olay yerinin 3 kilometre uzağına bırakmıştı.

Aynı senenin temmuz ayında Güngören’de PKK’nın düzenlediği bombalı terör eyleminde 17 kişi ölmüş, 154 kişi yaralanmıştı.

Olay yerine, polis kordonunun başladığı yere kadar Kürt kökenli bir taksici götürmüştü beni. Kuzenlerinden birini dağa götürmüştü terör örgütü, ailesi de onu korumak için İstanbul’a göç etmişti yıllar önce. Yol boyu canının en az benim kadar yandığını fark etmiştim.

Kudüs’te saldırı olan yere en fazla 3 kilometre yaklaşabilen taksici, Güngören’de polis koridoruna kadar gittiğim taksici.

Türkiye’nin tüm sorunlarını çözmesini sağlayacak gerçeklik tam da bu farkta saklı aslında.

Gitmemiz gereken daha yolumuz var. Kuzey İrlanda’da Sinn Fein kazandığı seçim başarısının ardından silahlı kanat IRA’ya dur diyebilmişti. Bugün Ankara’nın kayyum atamalarına karşı çıkan HDP, milletvekili ve belediye başkan adaylarının Kandil tarafından belirlenmesine karşı çıkabilirse, o zaman bir başka Türkiye’yi konuşuyor olacağız.

İsrail 75. yılını kutlar. 150. yılını bilemem ama Türkiye Cumhuriyeti’nin 200. yılını kutlamak istiyorsak, rekabet ile nefret arasındaki büyük farkı fark etmemiz lazım.

İsrail’in yaşadığı krizden Türkiye’nin çıkarması gereken dersler

Haftanın fotoğrafı

Günlük hayattan bir kare. Hatay’da deprem sonrası yeniden kurulmaya çalışılan hayatı, Manisa’da geç bahar donunun vurduğu bağların haberleri arasında, insan yorgunu halimizin özeti gibi geldi bu kare bana. Toprak ya da hayvanın insanın ilgisini cevapsız bırakmadığı bir dünyada en çok insan yorgunuyuz.

İsrail’in yaşadığı krizden Türkiye’nin çıkarması gereken dersler