Özay Şendir

Özay Şendir

ozay.sendir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

■ Buzul dağı ve İkiyaka dağları coğrafyamızın en zorlu alanları arasında yer alıyor. Bu coğrafi yapı her zaman sorunlar yarattı.1930 Oramar Ayaklanması sırasında da terör örgütü tarafından yurt içerisinde de çok kullanıldı. İkiyaka dağlarının zirve kesiminde 1990’lı yıllarda terör örgütünün sabit mezarlığı, neredeyse nizami futbol sahaları vardı. O dönem dağa anıt dikme planları yapacak kadar ileriye gitmişlerdi. Sonra Türk Ordusu’nun operasyonu ile dağıldılar. Acı bir gerçek, asker dağları terörden temizleye çalışırken teröre destek veren milisler Yüksekova’daki alaya saldırdı. Tüm gece çatışmalarla geçti. Başka zamanlarda başka operasyonlar da yapıldı bu dağlara. Terör örgütünün jeneratörlerden aldığı elektrikle kayaları delip, Doçka uçaksavarlar yerleştirdiği de oldu bölgeye. Sonra Türk Silahlı Kuvvetleri, Irak’ın kuzey kesimine girdi, terörü kaynağında yok etmeye başladı. İkiyaka Dağları bugün Milli Park statüsünde, bu yaz kano yarışları, 15 bin kişinin katıldığı festivaller yapıldı.

Haberin Devamı

■ Terör örgütü sadece ABD tarafından kullanılmıyor, İran da PKK’yı işine geldiği için çok kullandı. Terörist başı 1999’da İmralı’da yargılanmaya başladığı gün İran’daki kamplarından ve hastanelerinden söz etti. Hakkâri’nin İran ile 113 kilometre uzunluğunda bir sınırı var. Terör örgütünün İran’da bilinen en büyük kampı Jerma Betkar kampıydı. Türk Silahlı Kuvvetleri 1990’ların başında bu kampa Şehidan Dağı üzerinden bir operasyon planladı. Koalisyon dönemiydi, hükümet kendi arasında tartışma yaşadı, konu Çankaya’ya taşındı. Askerler kampın çevresine yanaştığında İran ile ilişkilerimiz bozulur gerekçesiyle harekâta izin verilmedi. Birkaç gün sonra İran sınırından sızan militanlar Durak Karakolu’nu bastı, 15 şehit verildi. İran bugün de terör örgütünü kullanmaya devam ediyor. Türkiye’nin fazlasıyla baskıladığı Musul’da İran-PKK iş birliğine dair çok sayıda haber yayınlanıyor Barzani Ailesi’ne yakın medya kuruluşlarında…

Şehitlerimiz ve coğrafya kaderimiz

Hakkari’deki Cilo Festivali’nden bir görüntü.

■ Coğrafya kaderdir sözü öylesine söylenmiş bir söz değil aslında. Biraz daha gerilere götüreyim sizi: Petrol bu bölgede gelişen her olayın başında ya da sonunda karşımızı çıkar ya, o zaman merhaba İngiltere deme zamanı geldi demektir. Çok azımızın hatırladığı Natsuri İsyanı’yla başlayalım. Musul ile Türkiye arasında bir tampon devlet oluşturulması amacıyla İngilizlerin kışkırtıp desteklediği Hristiyan azınlığın başlattığı isyan Eylül 1924’te başladı, 21 gün sürdü. Bu isyandan sadece 4 ay sonra da Şeyh Said Ayaklanması çıkarıldı. O isyan bastırıldı, artçıları Şemdinli, Raçkotan ve Raman isyanları başlatıldı. Coğrafyanın zenginlikleri, Türkiye’nin o zenginliklere ulaşma potansiyelini görmeden isyanların sosyolojisini anlamak mümkün olmayacak asla. Bu arada küçük bir bilgi daha ekleyeyim: Osmanlı döneminde de bölge hep kaşındı, 1806’da Musul’dan başlayarak çıkarılmış 13 isyan daha var.

Haberin Devamı

■ Hafızayı kaybetmemek lazım ya, oradan devam edeyim. Çekiç Güç’ün terör örgütüne yardımı meselesi bir şehir efsanesi değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin tutanak dergisinde 24 Aralık 1992 tarihli zabıtları lütfen bulup okuyun. SHP’li Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin ve İzmir Milletvekili Atilla Mutman, Çekiç Güç’ün görev süresinin uzatılmasını savunurken, CHP Grubu adına konuşan Uluç Gürkan, bu yapılanmanın terör örgütüne sağladığı desteği anlatıyor ve askeri birliklerimizi havan atışıyla ve büyük bir isabetle vuran terör örgütüne koordinat bilgisinin Çekiç Güç’ün AWACS uçakları tarafından verilip verilmediğini sorguluyor.

Haberin Devamı

■ Size sahadan da bilgi aktarayım. Özel Kuvvetler Komutanı Albay Mithat Işık’ın adını çoğumuz Şemdin Sakık’ın paketlendiği Yarasa Operasyonu’yla duyduk. Oysa başka özellikleri de vardır komutanın. Bana kendisi anlatmıştı, Çekiç Güç’e bağlı helikopterlerin terör örgütüne yardım malzemesi atmaması için yerdeki askerlerine taciz ateşi açması emrini veren komutandır o aynı zamanda. Bir zamanlar eski sömürgeci İngiltere’nin beceremediğini yeni sömürgeci ABD’nin tamamlama çabasının canlı şahitliğini yaptı bu insanlar... Bir de isim ekleyeyim sizlere, ABD’nin Adana Başkonsolosu Elizabeth Shelton, Türkiye’den neden kaçarcasına ayrılmak zorunda kaldı acaba? Biraz dikkatli bakınca yap-boz parçalarının hiç de karmaşık olmadığını fark ediyor insan.

■ Bizim kafamızı futbol sahalarında yaşananlardan kaldırmadığımız, kulaklarımızın “enercii” bağırışlarından başka ses duymadığı dönemde bu ülkenin kahraman evlatları sınırların öte yakasında görev yapıyorlar. Şehitlerimiz elbette canımızı çok yaktı ama Üzümlü Karakolu’nu, Dağlıca Taburu, Aktütün baskınlarını hatırlayınca geldiğimiz nokta tesellimiz oluyor. Bir zamanlar vadi diplerinde kaçakçılara karşı konumlanmış karakollara baskınlarda şehit oluyordu evlatlarımız, şimdi en dik yamaçlarda kalekollarda görev yapıyor çocuklarımız, terör unsurları yurt içinde barınamıyorlar artık. Bunun sebebi sınırlarımızı artık saldırının geldiği noktalardan korumaya başlamamız. Dağ filmini seyretmeye yüreğimiz dayanmamıştı, o evlatlar ve aileleri her gün gerçeğini yaşıyorlar.

■ Terörle mücadelenin askeri yönüne dair az bildiklerimizden biri, Deniz Kuvvetleri’ne bağlı SAT ve SAS komandolarımız da sınır dışında, deniz olmayan yerlerde vatan savunmasına katılıyorlar. Terörle mücadelenin ekonomik yönüne dair bir bilgi, bir zamanlar terör örgütünün en kıymetli alanı Derecik’te köylüler devletin dağıttığı mandalardan süt üretimi yapıyorlar, kuru domates ihracatı Güneydoğu’ya kaydığı için mevsimlik işçi göçü eskisi gibi yaşanmıyor. Terörle mücadelenin sosyolojik yanı, okullar, havalimanları, hastaneler, tünellerle dolu karayollarıyla devlet tüm görevlerini eksiksiz yapıyor. Zümrüt Kaplıcaları nerede bir bakın isterseniz. 30 yıl önce terör örgütünün at koşturduğu alanlardı orası.

■ 2024’e nasıl ve nerede gireceğimiz sohbetlerine biraz ara verme zamanı. Yeni yıla huzur içerisinde gireceksek bu TSK’da, MİT’te, Emniyet’te görev yapan kahraman evlatlarımız sayesinde oluyor. Onlara sosyal medyadaki acılı paylaşımlardan da, Halil Umut Meler’e gösterdiğimiz ilgiden daha fazlasını borçluyuz. Terör örgütüne gelince, sadece maşa olanla değil, o maşayı tutan ellerle hesaplaşmadan rahata ulaşamayacağız...