EN FİT PARTİ

23 Ekim 2010

Mac Team yüzüyor, atlıyor, zıplıyor ama asla ‘poz vermiyor’. Sporculardan ilham alınarak yaratılmış poz vermeyen partide, fikir ‘poz vermemek’ olsa da işi pratiğe dökmede çuvallayanlar çok. “Partiler poz vermek içindir. Spor kulüpleri de öyle. Yoksa ne işimiz var burada?” diyor bir Mac üyesi. Poz vermeden eğlenebilmek için patlayan flaşın algısından yoksun, “Kim geldi/kim gitti?”lerle gözler fıldır fıldır ortalıkta dolanmadan sadece içkinize, müziğe ve eşe dosta odaklanmak lazım. Biraz zor.
G-Mall’da Absolut barı kurmuş, Dinamo yukarıdan setleri indirmiş, her şey tamam da spor salonunda partiye gitmenin, eğlenmenin ise kişinin vicdanını sızlatan bir tarafı var. Sağınızda antrenörünüz, solunuzda kardiyo arkadaşınız varken içkileri devirmek, sigara üzerine sigara yakmak biraz kasıyor! Oldu da içtiniz, karşınıza duran mahzun bakışlı spor kulübü karşısında gel de suçluluk hissine kapılma. Geceden kalma bu hislerle, ertesi sabah spora gelenlerin sayısı artmıştır kesin. Üye olup bir daha kapısından geçmeyenleri spora başlatmak için bu tarz partiler, adamı yerinden kaldırır, spora başlatır.

Dot’çu olmak ve Dot oyuncusu olmak Partinin diğer ev sahibi, dotMARSta kontenjanından Dot

Yazının Devamı

MAHSUN KIRMIZIGÜL BIRD’E GiDERSE

19 Ekim 2010

Tartışma noktası Bird’e gece eğlencesi için gidilir mi? Oldu da gittiniz, karşılaşacağınız isimler sizi şaşırtmasın. Gece durmuyor. Eelence’de duvar analizi ve gelecek programdan seçkiler: G-Mall’da MAC TEAM partisi, Kanyon’da Obika açılışı kapıda bizi bekler

Hafta sonunun ilk durağı köşeler arası tartışmanın ortasında kalmış Bird. Restoran kimliğini bir tarafa koyalım, Bird’in gece eğlencesi ne yazık ki köpürtüldüğü kadar değil. Dans etmek, eğlenmek bir yana ağız tadıyla bir içki içebilmek bile zulüm. İçeride curcunalı, uğultulu ve itiş kakış bir restoran imajı hakim. Levent Büyükuğur, Can Ateş ve yakınları yemektekilerden bazıları. Dışarıda ise muhabbet tam kapı önü çekirdek çitleme kıvamında. Sanki bir avuç ünlü sima mekandan bağımsız, sokakta karşılaşmış, yol üstü laf lafı açıyor yarışında. Çoğunun içeri girmeye niyeti bile yok. Peki, nedir Bird’in alâmet-i farikası? Sadece herkesin gittiği yer olması, o kadar. Koyun Hande Ataizi’yi, Deniz Marşan’ı, Selin Ortaçlı'yı bizim sokak kapısına. Bird’den aşağı kalır bir yanı olmaz. Bird’in kapı önünde sosyal kuşlar ötüşürken buralara yabancı bir karga konuyor telgrafın tellerine: Mahsun Kırmızıgül. Kareli gömleği ve kolsuz, soluk

Yazının Devamı

BEN BiR YALAN UYDURDUM!

16 Ekim 2010

“Türkiye’nin Oscar’ı” söylemi koca bir yalandan ibaret olabilir mi? Neyse ki Oscar’dan umudu kestik, gözümüzü Cannes’a diktik. Yerli Cannes’ımız, başucu Portakal’ımızın kapanış partisinde neler oldu?

Tempo dergisi ve Puma’nın ortaklaşa düzenlediği kapanış partisinde oyunculardan çok Antalyalılara gözlerimi dikmiş, hal tavırlarını inceliyorum. Genel olarak “Belki şehre bir film, bir festival gelir” tınısıyla elbisesini diktirmiş, takılarını takmış hazır olda bekleyen güzel Antalya insanları hakim. Altın Portakal’dan nedense istedikleri malzeme bir türlü çıkmıyor. Aynı kitle, İsmail Cem ödülleri zamanı dublöründen yardımcı oyuncusuna herkese gereken ilgiyi göstermiş, ünlülerle foto albümü çıkarmıştı. Altın Portakal sırasında hayatında setin yanından geçmemiş insanlara “Oyuncu musunuz? Ünlüyseniz bir fotoğraf çekinebilir miyiz?” demeleri tuhaf, komik bir Türkiye gerçeği.
Öbür taraftaysa görücüye çıkmış misali, partiye yollanan geleceğin ‘yerel’ sosyetik çiftler var. Halkı selamlayan gözlerle parti alanında dört dönüyorlar. Ne gerek var ki bu edalı, cilveli, köylü güzeli skeçlerine? Çekirdek çitlemek, plajda cilveleşmek varken.

Oyunculardan kimler vardı?
Dışarıda sosyelleşmek,

Yazının Devamı

TÜRK ERKEĞi NEDEN KOKTEYL iÇMEZ?

12 Ekim 2010

Barmenler, Türk erkeğinden dertli. Barda harikalar yaratsalar da beylere kokteyl içiremiyorlar. Erkek, neden kokteyl içmez? Oldu da içeceği tuttu, barmenden ne istemeli?



Yaş altı, bilemedin yedi. Gece hayatı ve içki kültürüne dair ilk bildiklerim akla düşüyor bir, bir. Hikayenin kahramanı, 60’larında şen dul hayatı yaşayan bir İstanbul kadını. Bilumum açılış ve üfürükten tayyare davetlerin gediklisi aile dostumuz, ne hikmetse, her davet sonrası ertesi gün karşıma geçer, ballandıra böreklendire kimlerle konuştuğunu, kimin ne giydiğini, ne içtiğini anlatır durur. ‘Ajan’lık kariyerimi kendisine borç bilirim. “Davetlerde mutlaka elinde bir içki olmalı ki zarif görün. Hafif bir içki olmalı ki sonradan ağzın burnuna girmesin. En güzeli cin ve tonik! Barmenden cin fizz iste, havan olur” sözleri nedense aklımdan çıkmamış.
10 yıl sonra, ergenliğin baharında, ilk gece gezmelerimin birinde, Bodrum Barlar Sokağı’nın köhne barlarından birine çökmüşüm. Barmene sesimi en bas tonunda kullanarak “Cin fizz lütfen. Fizz’i bol olsun” deyişim ve barmenin tuhaf ama boş bakışları kokteyl külliyatıma dair ilk anımdır. Adındaki ‘fizz’ den dolayı mıdır yoksa çocuk aklıma düşen ilk içki

Yazının Devamı

AYAKÜSTÜ GÜNCELLEME PARTiSi

9 Ekim 2010

'Filmekimi' açılış partisinde bir ‘set’ dolusu oyuncu kapı önüne doluşmuş sohbeti koyulaştırıyor. Partilere katılma sebebi eğlenmek, dans etmek değil de sadece ‘konuşmak ve konuşmak’ olabilir mi?


Partilerin ayaküstü sohbetlerini hafife almayınız. Özünde havadan sudan ibaret parti diyalogları ince ayar gerektiren, teferruatlı bir mevzu. “N’aber? Nasılsın? Nasıl gidiyor?”larla peynir gemisi yürümez, yürümüyor da. Mümkünse hal hatır sormacadan ibaret basmakalıp, “Eee daha daha ne haber?” konuşmalarıyla insanların enerjisini emmeyiniz, ruhunu sökmeyiniz. Sohbetin konusu, uzunluğu, tadı, tuzu önemli. İlginç, komik, hafif konular hakkında kısa kısa konuşmak partiler arası sosyalleşmenin belki de en güzel yolu.
Son moda gayet net olmak, özet soru sormak: “Güncelle beni.” İlk duyduğumda “Nasıl yani?” demeye kalmadan ne istediğini açıkça izah etti: “Aman işte hayatındaki son gelişmeleri kısaca özet geç. Kız durumları, iş konusunda ne yaptın, milletten yeni dedikodular falan filan” Ne hissettiğinizin ne düşündüğünüzün pek de önemi yok. 3-4 cümleyle sizden alacağını alıp sıradakine geçme merakında. Çoğunun bir partiye, davete gelme sebebi 3-5 tanıdığı görüp, iki çift laf edip,

Yazının Devamı

NiŞANTAŞI OLMUŞ MU?

5 Ekim 2010

İlk durak Park Hyatt Terrace’taki ‘Funkin Nights with Jack Daniels’ partisi. Sahnede Danna Leese, barda Jack var. Leese, üstüne beyaz bir elbise, elinde mikrafon partiye gelenlerin arasına karışarak birkaç şarkı söylüyor. Göz kırpmaları, hafif kıvırtmaları gayet şık ve cool. “Jack Daniels’ın 160. Yaş günü etkinlikleri kapsamında” olarak duyurulmuş ‘özel’ bir davette Jack’lerin neden ücretli satıldığını kimse anlayabilmiş değildi.

Sırada Maybe Salomanje var. Didem Özgen ve tayfası sokaklara dökülmüş, kasmadan kasılmadan eğleniyor, dans ediyor. Sonradan Nihat Odabaşı ve moda cemaatinden bir takim mühim insanlar geliyor. Nişantaşı’na dair belki de en güzel şey, bitmek bilmeyen kokteyl havası. Ne kulübe dönüşüyor, ne de yemek masasında ağırlaştıkça ağırlaşıyor. İkisinin arasında bir yerde, elde içki, üstte rahat kıyafetler, biraz salınma biraz dedikodudan ibaret.
Corridor ikinci baharını yaşıyor. Kalabalığı merdivenden başlayıp, çarşının tüm alt katına yayılıyor. Aynı rahatlık burada da var. Kapının, VIP locaların, gümüş tepsilerin olmadığı yerde insan iplerini düşünmeden çözüyor, ‘baktın/bakmadın’lara girmeden sadece eğlenmesine bakıyor. Sarp Apak gibi rahatlığın dozunu

Yazının Devamı

YOLCU DEĞiL HANCIYIZ ARKADAŞ

2 Ekim 2010

Mesleki deformasyon sonucu yeni açılan mekanları, son partileri hatmetmiş “Oraya gittin mi? Yarın buraya gidelim mi?” diye başının etini kemirdiğim bir arkadaşım cevap olarak aynen bu cümleyi sarf etti. Bir an durdum. Evim bellediğim mekanların sızladığı kemiklerini ta derinden hissettim



Sokağın fotoğrafı şu: Kazara eğlenen bir halimiz var. Magazin sayfalarına neresi düşmüşse, davetiye nereden gelmişse, Eda’sı Bora’sı nerede eğleniyorsa dümen o istikamete kıvrılıyor. Sabun köpüğünden bir hayatta bir gün tıka basa olan kulüp, ertesi gün sineklerin dansına tanıklık edebilir. Müdavimlerin mekanı, diyebileceğiniz yer nadir. Müdavimden ne anladığımız da meçhul. Hesabı ödettirmeyen mi yoksa eviniz niyetine kullandığınız, arkadaşlarınızı direkt çağırdığınız cinsten bir yer mi? Masada yazdan kalma Anjelique&Absolut 100 ortak yapımı ‘Glamorous’ kitabında, Anjelique müdavimleri şöyle betimlenmiş: “İstanbul’da bir eğlence efsanesi oluşturan bu kulüpte, her yaştan ve her tarzdan insanı göremezsiniz. Çok oturmuş ve takdir edilen bir kitlesi vardır.
Moda editörleri, fotoğrafçılar, yayın yönetmenleri, aktörler, diğer kulüp sahipleri Anjelique’e görmek ve görülmek için değil, hakkını

Yazının Devamı

ANALI BABALI PARTiLER NASiP OLSUN!

29 Eylül 2010

Birkaç haftadır dışarıda olan biten hiçbir şey, evde ‘bekleyen’ kadar çekici ve cazip gelmiyor. Evdeki eğlence bin partiye bedel. Eğlencenin kaynağı, Amerika’nın yeni fenomen dizisi: 'Modern Family' acayip komik, gerçek, hızlı ve matrak. Bize yılların 'Al Bundy’sini tekrar kazandırmış 'Modern Family'deki aile fertleri evlere şenlik. İzleyin, izlettirin. Üç çocuk babası Phil Dunphy nefret etmeye doyamayacağınız türden. Korkak, pısırık ve her daim kaybeden karakterine rağmen kendisini dünyanın en ‘cool’ babası olarak görmesi dizinin belki de tek drama unsuru! Kızının sevgilisiyle kankalık denemeleri, doğum gününde iPad diye tutturması, facebook’taki arkadaş sayısıyla övünmesi, oğlu ona her kızdığında “Ama arkadaşız sanıyordum” diyerek mızmızlanması geleneksel babalık figürünü yerlebir ediyor. Phil’in her 'kanka/baba' halinden gurur duyduğu an kafamdaki soru daha da büyüyor: Anne- babayla seks hakkında konuşmak, gece beraber takılmak, içip eğlenmek gerçekten gerekli mi? Amerikan popüler kültürüyle yoğrulmuş Türk gencine göre cevap: “Evet, gerekli!”

Öteki Türkiye'den...
Bebek’te bir ev partisi. Kız, 20’lerin sonlarında. Stüdyo bir eve, ‘freelance’ bir işe sahip. Doğum günü için 20-25

Yazının Devamı