“HADi SEViŞELiM” MESAJINA DiKKAT

6 Haziran 2010

Gecenin kör saati, alkollü olarak atılan yüz kızartıcı mesajlar, ilginç bir projeye ilham verdi. ‘Booty text’ adı verilen bu mesajlar, hem bir İnternet sitesine hem de bir kitaba kaynak oldu


Mesaj candır, kandır. İşin ucunda aşk, meşk, gecenin bitiminde ‘Sevişmeden uyumayalım’ nağmeleri varsa SMS ateşi söndürür, olayı tatlıya bağlar. Altı kadeh votka, beş başarısızlıkla sonuçlanan flörtöz girişimler, dört cevapsız çağrı, üç cila niyetine bira, iki yandakine laf atma derken gecenin sonu tek bir mesaja bakar: Eski sevgili ya da seks partnerine yollanan sevişmeye çağrı niteliğindeki ‘booty text’. Eskiden Amerikan jargonundan ithal ‘Booty call’ vardı. Bir sözlük yazarı durumu, “Kişinin daha önce cinsel ilişki yaşadığı ama artık duygusal olarak çok yakın olmadığı bir kişiyi cinsel ilişkiye girmek amacıyla araması ve arama sonucu birlikteliği” olarak özetliyor. CNBC-e’nin ‘booty call’u, ‘yoklamak, sevişmek için birini aramak’ olarak çevirmişliği bile varmış. Durum değişti. Booty call yerini booty text’e bıraktı. ‘Tek mesajıma bakar’ hesabı. Gelinen son nokta şu: (?), (!), (...) ya da :) gibi farklı anlamlara çekilebilecek noktalama işaretlerinden oluşan mesajla “Müsait

Yazının Devamı

HALiKARNAS’TA GEÇEN YAZ RASTLAMASAYDIM SANA

1 Haziran 2010

Bodrum merkezde hayat her yaz gibi. Marinaya uzanan yol üzerindeki Fink’ler, Küba’lar yine yerli yerlinde. Bir Ajda’dan, Bir Serdar Ortaç’tan geçip gidiyor gece. Saati dört etmiş, nostalji aşkına tutulmuşken “Halikarnas” diyoruz taksiciye. Her Türk gencinin ergenlik yıllarına turist sıcaklığında, köpük tadında iz bırakmış Halikarnas’a giderken, her gidişimde nasıl olmuş da giriş kısmında olup, bir kere dahil köpük katına inmediğimi düşünüyorum. O zamanlar bir bildiğim varmış!

'Köpük raconunu’ hafife almayın!
Ekip biraz ‘havalı’ olunca, girişten para alınmadan (normalde giriş ücreti, bir içki dahil, 50 TL imiş) içeri buyur ediliyoruz. Niyetimiz köpük tadında bir içki eşliğinde gecenin cilasını atmak, nostalji havası yapmak. Köpükler içerisinde yakın temas kuran bir avuç turist dışında Halikarnas neredeyse bomboş. “Böyle geçin, rahat edin” teklifini irdelemeden koltuklara kuruluyoruz. Birkaç ısınma/esneme hareketi sonrası, alt kattaki köpük bölümündeyiz. Köpüklere bulanıp eğlenmek görünürde kolay gibi gözükse de her yiğidin harcı değil. İnce bir racon meselesi var. ‘Bize bir şey olmaz’ cılardansanız, köpük fantezisinden vücudun farklı yerlerinde yara bere izi, telefonsuz, cüzdansız,

Yazının Devamı

ÇIK DEDiLER SAHNEYE NAHiDE SAHNEDE

29 Mayıs 2010

Sahnede İbrahim Tatlıses, Kayahan’dan Ajda’dan ve Barış Manço’dan en arabesk kıvamda okuyor. İçeride kalantor ağabeyler, puma kadınlar, ağır makyaja batmış ünlüler

Önce kadına takılıyor gözüm. Orta yaşlarında, zamana karşı koyma çabasıyla saçını sarıya boyamış, yarı amatör bir estetik operasyondan geçmiş, kendince detoks uygulayarak birkaç kilosundan kurtulmuş havası var. Hâlâ birkaç kilo daha fazlası duruyor. Ama bu azıcık alttan, azıcık üstten açmasına engel değil. Sıkışmış bedeninden sıyrılıp, daha şuh, daha vamp olma derdinde. Biraz eğlenmek istiyor. Başarısız evliliğinden, geçmiş ilişkilerinden, bünyevi sıkıntılarından ‘eller havaya’ kürüyle kurtuluyor. Birkaç adım mesafede ayakta duran adama takıyor kancayı. Bir bahaneyle, “Pardon” diyip, endamını adamın bakış açısına sokuyor. İki cilveli sohbet, bir yudum içki sonrası masadan dört muz kapıyor. Dönüp, masadaki kadın arkadaşlarına dağıtıyor muzları. Kızlara göz kırpıp, tekrar adamın standına dönüyor. Yüzü daha gergin, eteği daha kısa artık. Duruma tanıklık edenlerden “Dört muza gitti güzelim kadın” geyikleri yükseliyor. Kadın mutlu, adam mutlu.
Şimdi beraber eller havaya yapıyor. Kadının adı yok. Bir zamanlar

Yazının Devamı

NEW YORK ÜSTÜ BODRUM RAPORU

25 Mayıs 2010

Oscar ödülleri gittikçe sıradan, beklendik, aynı nakarattan ibaret bir şova dönüşürken, Hollywood yıldızlarının oyunculuklarını kanıtlamak istercesine birer birer Broadway’in yolunu tutup, Tony adaylığı kapması sonucu Oscar yerine Tony, Los Angeles yerine New York ‘in’ oldu. New York, Los Angeles’ın popülaritesini üzerine çekmenin, ünlü oyuncuları sezon boyunca sokaklarında ağırlamanın haklı gururunu yaşıyor. Hollywood’un muhterem yıldızları, artık New York’ta daha sık takılıyor. Gündüz Tribeca’da, Soho’da biraz alışveriş biraz sohbet, akşam Broadway’de oyun derken Hollywood cemaatinden herkes birer ‘New Yorker’a dönüştü. Yıldız isimler, şehrin havasını da değiştirmiş. En son, Tribeca Film Festivali sonrası Greenhouse’da yapılan ‘after-party’, durumun en kanlı canlı örneğiydi. Tony heyecanını Broadway meraklılarına devredip, biz Greenhouse’un peşine düşüyoruz. Greenhouse’un ‘yeşil’ eğlencesinden tatmak, pazar gününe denk geldi. New York insanı, pazarı diğer günlerden ayırmadan, kayırmadan hakkını verircesine kendini gece kulüplerine atıyor. Manhattan’ın tek ‘yeşil’ gece kulübü Greenhouse da pazarın yıldızlarından. Her türlü zararlı alışkanlığa ev sahipliği yapan gece

Yazının Devamı

KiŞiYE ÖZEL YAŞAM TRENDi

22 Mayıs 2010

Washington Square Park. Yıkık bir binanın alt katındaki tek gözlü odalardan bozma gece kulübü, kişiye özel tiyatro ve parkta saçını taratan kız. Sanal dünya bizi bizden uzaklaştırırken, birileri interaktifliğin verdiği hazzı hatırlatıyor

Twitter ve Facebook, dünyanın öbür ucundaki kişiyi yakına getiren, burnumuzun ucundaki insanı uzağa atan dijital sosyal düzenin manifestosu olmuş. Blackberry sayesinde aynı masada saatlerce tek çift laf etmeden oturmak, gece yatağa Twitter ile girip sabah Facebook ile uyanmak, ten tene değmeden aynı yatakta uyumak mümkün. İlişkilerdeki ikili yalnızlık, sosyal hayattaki ağız yoluyla konuşamama haline karşı New York parlak çözümler, yeni heyecanlar yaratıyor. Kulüplerden tiyatroya, sanatsal etkinliklere genel olarak birebir olma ve interaktif hava hâkim.

Üç kişilik parti...
İnteraktif yolculuk Soho’da başlıyor. Soho’da derin, ağır ama seksi bir binanın kapısındayız. Kırık kapı zorla açılıyor. Dışarıda ne bir tabela ne de bir işaret, bünyede terk edilmiş/girilmesi yasak bir binaya girmenin verdiği huzursuz haz hali merdivenlerden aşağı iniyoruz. Bir alt katın ışıkları tamamen temiz, parlak. Bir anda ‘Shining’e ışınlanmış gibiyiz. Jack

Yazının Devamı

MANHATTAN’DA YILDIZLARLA BiR GÜN

18 Mayıs 2010

Göz kamaştırıcı Aniston, mahçup ve sıkıcı Sarah Jessica Parker’a karşı! Ünlüleri ‘gerçek’ halleriyle görebileceğiniz Manhattan’ın en ‘trendy’ mekanlarındaydık...

Sürprizi bol, yıldızı parlak bir gece olacağı başından belliymiş. Otel odasından çıkıp, asansöre adım atmakla başlamış her şey, meğer yine fark etmemişiz, evde yokmuşuz. “Ünlü alerjisi” olan biri için durumu idrak etmek birkaç günü alabiliyor. Hastalığın başlıca teşhisleri burnunuzun dibindeki Hollywood yıldızlarını görmemek/görememek, oldu da gördün, bu kez tepki vermemek/verememekten ibaret. Geçmişteki ‘Entourage’ın Vincent’ı Adrian Garner’ı fark etmeyip, tuvalet sırasında öne geçti diye verip veriştirmek, Amerika’nın en meşhur dansçısı ‘Benimle dans eder misin?’in sunucusu Mario Lopez’e Los Angeles uçuşu sırasında verilebilecek her türlü rahatsızlığı verip, üstüne pişkin pişkin adamı paylama gibi anılarımla hala yüzleşmiş değilim. Son New York macerasının büyük bir bölümü ünlü kaynayan Standard Oteli ve Meatpacking bölgesinde geçince hastalık nüksediyor, olmadık çamlar deviriyoruz. Malum, otelin dışarıdan cam gibi net gözüken odaları, çoğu geceler Madonna’yı, Justin Timberlake’ı ağırlayan en üst katındaki barı

Yazının Devamı

SOYUT LUCCA’DA BREZİLYA PARTİSİ VIVA LA BRASIL!

5 Mayıs 2010

Konsepti tamamlayan üç kusursuz Brezilyalı güzeli görünce ‘Tamam’ diyoruz. ‘Bu gece olmuştur. Parti budur’

Lucca’da bir pazartesi gecesindeyiz. Duvarlarda Ömer Karacan’ın son Rio Karnavalı gezisinde çektiği renk cambazı, soyut karnaval fotoğrafları; fonda müthiş Brezilya parçaları, karnaval melodileri ve içeride İstanbul’un saygın parti insanları.
Gecede, Brezilya ateşini hangi isimler yaktı?
Yan masada, Brezilya konseptini tamamlayan üç kusursuz Brezilyalı güzeli görünce “Tamam” diyoruz. “Bu gece olmuştur. Parti budur.” Vücutlarından Brezilya kıvraklığı akınca, uyruğunu bilmesek de, öyle farz ediyoruz. Gecenin ev sahibi, Ömer Karacan bizzat DJ’liğe soyunmuş, Rio’da keşfettiği müthiş parçaları çalıyor peş peşe. Bir yandan gözü kapıda, gelen önemli misafirlerini bizzat kapıda karşılıyor. Betina Hakko’nun ardından Özlem Önal belirince, yine kapıda bitiyor. “Türkiye’yi yurt dışında en iyi temsil eden kadın” dediği yakın dostunun gelmesi partiyi iyice ısıtıyor. Peki, Karacan kimilerince talihsiz bulunan açıklamasında haklı mı? Önal, ‘kusursuz yabancı’ rolünde dört dörtlük. Özel gece şerefine saçına farklı bir stil yaratmış. Sıcak gülüş, ikonik duruş, elegan seksilik Özlem

Yazının Devamı

YAN MASAYA YANARLI DÖNERLi BiR ‘TWIT’ LÜTFEN!

4 Mayıs 2010

Twitter, Facebook üzerine yaz, çiz, boz, karala bitmez. Hayatımızın neşesi, sohbet ortamının mezesi haline gelmiş. Bir twit’ine twit’ine banma, lokomotif Gülşen, çıtı pıtı Birsen, cici bibi Ebru’dan oluşan facebook portfölyösünden seç, beğen, alma hali sarmış sosyal düzeni

Merak ettiğiniz insanı Google’lama devri bitti, pasaport kontrolü artık Twitter üzerinden yapılıyor. Hastalık gibi, yeni bir isim duyan kendini Twitter’den arama yaparken buluyor. Duruma, bir örnekle açıp saçarak, yaşanmışlık hissi verelim: Yer Lucca. Güneş parladıkça ‘roseler’ açılıyor, ortalık ağır makyajlarla, şuh kahkahalarla toz duman olmadan Bebek’in tadı çıkarılıyor. Bitişik masada tek başına 30’larında, ‘cougar’ olmak için yaratılmış bir kadın var. Kadın, bizim masaya kulak kabarttıkça Blackkberry’sinden bir şeyler yazıyor. Bizim masada Twitter’in kitabını tersten yazmış, Facebook alemini yalamış yutmuş biri olunca durumdan kuşkulanıyor: “Kesin bizi dinliyor. Bizim hakkımızda yazıyor”. Kadının hesap deyişiyle, iki arada bir derede, göz ucundan kadının adını soyadını görüyor. Anında görüntü Twitter’de aranma sonucu kadının seceresi önümüze düşüyor: Ahmet Hakan ile yakın arkadaşlığı (kim değil ki?),

Yazının Devamı