Yazarlar Politikacı ve edebiyat

Politikacı ve edebiyat

22.12.1996 - 00:00 | Son Güncellenme:

Oktay Akbal

Politikacı ve edebiyat

İNSAN bazen hangi zaman diliminde yaşadığını bilemiyor. Yirminci yüzyılın sonlarında mıyız, yoksa ortaçağda mı? Öyle konuşmalar yapılıyor, öyle yazılar yazılıyor ki, şaşırmak, utanç duymak yetmiyor. Bu denli karanlık kafalarla aynı ülkede, aynı çağda bulunduğumuz için zehir acısı bir şeyler duyuyoruz.
Adam, Meclis kürsüsünden buyuruyor: "Evrensel kültür yoktur, yalnızca milli kültür vardır." Bir kalemde tüm Yunan, Latin, Avrupa, Amerika, Asya, Afrika sanatlarını, edebiyatlarını yok sayıyor! Varsa yoksa geçmişimizin anıları! Dede'ler, Itri'ler... Ki, Ahmet Oktay'ın geçen gün yazdığı gibi: "Yasakçı bir kafanın Itri'yi ve Dede'yi de sevebileceğini, anlayabileceğini pek sanmıyorum. Ufku dar olan piyasanın, ortalamanın ötesine geçemez."
Ünlü siyaset adamlarımızın, bakanlık, başbakanlık, yıllar yılı parlamento üyeliği yapmış kişilerin bir düzeyli konsere, temsile gittiklerini, klasik ya da çağdaş bir romanı, bir şiir kitabını okuduklarını; kendi ülkelerinin bir yazarının yapıtlarını satın alıp kitaplıklarına yerleştirdiklerini sanmıyorum. Şöyle bir sanat ve kültür sınavına çeksek parlamentodaki beş yüz elli kişiden acaba kaçı geçecek bir not alabilir? Yüzde on mu, yoksa beş mi?
Şu günlerde bir kitap okuyorum. "İki Sesten Anılar" (Can Yayını). On dört yıl Fransa Cumhurbaşkanlığı'nı yapmış François Mitterrand'la Nobel Barış Ödülü sahibi yazar Elie Wiesel'in çeşitli konularda karşılıklı konuşmaları: Çocukluk, İnanç, Savaş, İktidar ve Yazın...
Mitterrand on dört kitap yayınlamış. Bunların çoğu sanatla, edebiyatla ilgili, denemeler, günceler... Çocuk yaşında şiir yazarmış, fakülte öğrencisiyken yazıları çıkmış gazetelerde... Ne var ki içindeki tutku yazarlıktan çok politika adamı olmaya yönelikmiş. Robespierre'lere, Danton'lara özenirmiş, onlar gibi konuşmacı olmak istermiş... "Siyasal yaşamın içinde bunalmadığım zamanlar yazıyorum. Çoğunlukla eylem yeterli bir iç dinginliği bulmamı engelliyor. Önünde bir kağıt, elinde bir kalem, yazmak, düşünmek zaman ister." Şu ilginç görüşüne katılmamak olası mı: "Eylemin bir zamanı, yazmanın da bir zamanı vardır."
Ülkemizde, özellikle tek parti döneminde pek çok yazar, gazeteci, şair, romancı parlamentoya girmiştir. Seçilerek değil de elbet atanarak!
Parti lideri Meclis'lerin içinde aydınlık kafaların, yaratıcıların bulunmasını istemiş, onları sofrasında da konuk ederek, düşüncelerinden yararlanmıştır. Atatürk'ün Abdülhak Hamit'leri, Yahya Kemal'leri, Yakup Kadri'leri, hatta Behçet Kemal'leri ülke sorumluluğuna ortak etmek istemesi bundandır. Daha sonraki dönemlerde de parlamentoda sayısı az da olsa birkaç yazarın, şairin yer aldığını biliyoruz. Ama bunlar ne eğitim, ne kültür ne de başka ülke sorunlarında etkin olmuşlardır. Bir Faruk Nafiz, tam on dört yıl DP milletvekilliği yapmış, ama ancak and içmek için kürsüde görülmüştür. Orhan Seyfi, Yusuf Ziya vb.'lerin siyaset adamı olarak hiçbir etkinlikleri yoktur.
Yazar, gazeteci niteliğiyle parlamentoya giren bir Bülent Ecevit var. Genç yıllarında şiirler yazan, çeviriler yapan, gazetelerde köşeyazıları çıkan bir aydın... Ne derseniz deyin Ecevit'in aydın kişiliğiyle Meclis'lerde, zaman zaman bakanlıklarda, hatta başbakanlığında toplumumuz açısından yararlı çalışmaları görüldüğü yadsınamaz. Bugün bile etkinliğini sürdürüyorsa bunda sanata, kültüre saygılı yazar kişiliğinin payı yok mu?
Mitterrand bu kitabın önsözünde bir gerçeği şöyle vurguluyor:
"Siyaset adamı yaptıklarıyla kendini ortaya koyar, yaptıklarından sorumludur, konuşmaları ve yazıları, eyleminin oluşturduğu yapıtına yalnızca destek olan belgelerdir. Ancak görev sona erip yapıt tamamlandığında ve ilerleyen yaşla birlikte ufuk da yaklaştığında, genellikle dağınık düşünceleri bir araya toplayıp yaşamını düzene koyma işini yazıya bırakmak gereksinimi doğar."
Bülent Ecevit'le son karşılaşmamda - ki epey yıllar geçti aradan - şiir yazıp yazmadığını sormuştum, yazdığını söylemişti. Ama bunca süre geçti bu şiirler nedense ortaya çıkmadı! Bir politika liderinin hala şiirle uğraşmasını kişiliği açısından zararlı mı görüyor? Hiç sanmam, yazdıklarını yeterli bulmamış olmalı! Belki uzun politikacılık yaşantısını da bir gün bizlere sunar, elbet yeni şiirleriyle birlikte!..
Churchill, Leon Blum, Herriot, Mondes Franca, hatta De Gaulle gibi siyaset adamlarının edebiyat ve politika üstüne yazdıkları denemeler, anılar anımsanmalıdır. Bugün de Batılı pek çok siyasetçi edebiyatı yakından izleyip, çok başarılı kitaplar yazıyorlar. Ama bizde bu alanda kaç örnek gösterebiliriz?
Mitterrand'la Wiesel'in konuşmalarını içeren "İki Sesten Anılar"da daha nice ilginç konu ele alınmış. Büyük bir politika adamını tanımak için okunması gereken bir kitap!..