Türkiye, Strasbourg’da hukuk ve siyasetin iç içe geçtiği çetin bir mücadele veriyor. 18 Kasım Çarşamba günü, AİHM Büyük Dairesi 8 Kıbrıslı Rumun Türkiye’ye karşı açtığı davayla ilgili olarak sözlü duruşma yaptı (Demopoulos ve diğerleri/Türkiye davası). Güney Kıbrıs Rum Yönetimi de (GKRY) müdahil olarak katıldı. 8 dava pilot dava niteliğinde. AİHM’nin vereceği karar 1470 Kıbrıslı Rumun AİHM’de açtığı davanın sonucunu da kararlaştıracak.
Davaların konusu, 1974’teki askeri harekât nedeniyle Güney’e göç eden Kıbrıslı Rumların Kuzey’de bıraktıkları taşınmaz mallar. Davacı Rumlar AİHM’ye yaptıkları başvurularda, bu taşınmazlarla ilgili mülkiyet haklarını kullanamadıklarından Sözleşme’nin mülkiyet hakkına ve evlerine dönemediklerinden eve saygı gösterilmesi hakkına ilişkin maddelerinin ihlal edildiğini iddia ediyorlar.
Türkiye, AİHM’nin isteğine uygun olarak, KKTC’de bir tazminat komisyonu kurdu. Bağımsız bir biçimde çalışan bu komisyon, kendisine başvuran Kıbrıslı Rumların Kuzey’deki taşınmazlarının değerini saptayarak maddi ve gerekirse manevi tazminata hükmediyor.
Vatan hainliği!
GKRY, kendi vatandaşlarının komisyona başvurmalarını engellemek için her türlü yolu kullanıyor. Komisyona başvurmak vatan hainliği olarak görülüyor. Başvuranları vazgeçirmek için üzerlerinde baskı, tehdit, cezalandırma yöntemleri kullanılıyor. Bütün bunlara karşın, komisyonun kurulduğu 2006 yılı ile Eylül 2009 tarihi arasında komisyona 421 Kıbrıslı Rum başvurmuş.
Komisyon, 73 başvuruyu karara bağlamış. 66 başvurucuya tazminat ödenmesine, 4 başvurucuyla ilgili olarak taşınmazın iadesine, iki başvurucu için de Kıbrıslı Türklerin Güney’de bıraktığı taşınmazlarla değiş tokuş yapılmasına karar vermiş. Bir başvurucu ise, Kıbrıs sorununun çözümüne dek taşınmazın durumunun dondurulmasını ve çözümden sonra iadesini kabul etmiş.
AİHM, çarşamba günü yaptığı duruşmadan sonra, Tazminat Komis-yonu’nun etkili bir iç yargı yolu olup olmadığına karar verecek.
Etkili olduğuna karar verirse, önce 8 davayı, arkasından bekleyen 1470 davayı iç yargı yolu tüketilmediği için reddedecek.
Kıbrıslı Rumlar KKTC’nin uluslararası toplum tarafından tanınmadığını, o nedenle, KKTC yasalarının hukuken geçerli olmadığını, dolayısıyla bu yasalara dayanarak kurulan Tazminat Komisyonu’nun da hukuk dışı olduğunu ileri sürüyorlar. Ayrıca komisyonun etkili olmadığını iddia ediyorlar.
Komisyonun etkililiği
Türkiye ise, AİHM’nin kendisinden bir tazminat komisyonu kurulmasını istediğini, Ksenides-Arestis kararıyla, AİHM’nin kurulan komisyonu ilke olarak Sözleşme’ye uygun bulduğunu, komisyonun yaptığı dostane çözümleri AİHM’nin kabul ettiğini, dolayısıyla komisyonun yasallığı konusunun kapanmış olduğunu, AİHM’nin önündeki tek sorunun komisyonun etkililiği olduğunu ileri sürüyor. Komisyonun karara bağladığı başvuruları etkililiğinin kanıtı olarak görüyor.
Bu görüşlerden hangisinin AİHM’nin Büyük Daire’since paylaşıldığını karar açıklanınca göreceğiz.
Ancak AİHM’nin kararı, Kıbrıs sorununun çözümünde ve iki toplum lideri arasındaki görüşmelerde dikkate alınması gereken önemli bir unsur olacak. AİHM, komisyonun etkili olduğuna karar verir ve 1470 başvuruyu reddederse Kuzey’de taşınmazları bulunan Rumlar için AİHM yolu kapanmış olacak. Tek tazminat alma yolu olarak, yasal ve etkili olduğu AİHM tarafından kabul edilen komisyon kalacak. Böylece, Kıbrıs’ta mülkiyet sorunu büyük ölçüde çözümlenmiş olacak.
AİHM ters yönde karar verirse, mevcut 1470 dava ve bundan sonra açılacak davalar AİHM’de karara bağlanacak.
Mülkiyet sorunu Tazminat Komisyonu aracılığıyla çözümlenirse, tazminat alan Rumların mülkiyet hakki sona ereceğinden, Annan Planı’nda olduğu gibi, mülkiyet sorununun çözümü için toprak verilmesine de gereksinim kalmayacak. Dolayısıyla, toprak sorununun çözümü de kolaylaşacak.
AİHM’ye yapılan başvurular bireysel nitelikte. Ancak AİHM’nin alacağı karar Kıbrıs’ta mülkiyet sorununun çözümünün hukuksal bir zemine oturtulmasını sağlayacak.