Sn. Atilla Kart önce 2002’de, sonra 2007’de Konya milletvekili seçiliyor. Milletvekili seçilmeden önce, hakaret suçundan dolayı açılmış iki davası var. Milletvekili seçilince, Anayasa’nın 85. maddesi gereğince, her iki dava askıya alınıyor. Sn. Kart, dokunulmazlığının kaldırılması için TBMM Karma Komisyon’a başvuruyor. Komisyon, hiçbir gerekçe göstermeden istemi reddederek dosyayı TBMM Genel Kurulu’na havale ediyor. Genel Kurul konuyu inceleyip bir karar vermiyor.
Sn. Kart AİHM’ye başvuruyor. 2008’de AİHM’nin 2. dairesi 3’e karşı 4 oyla, Sn. Kart’ın mahkemeye erişme hakkının, dolayısıyla adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar veriyor. Hükümetin istemi üzerine, dava AİHM Büyük Dairesi’ne gidiyor. AİHM Büyük Daire’si 2009 Aralık ayında açıklanan kararında, 4’e karşı 13 oyla, Sözleşme’nin ihlal edilmediğine karar veriyor.
AİHM’nin kararına yakından bakınca şu hususlar göze çarpıyor:
AİHM, önceki kararlarında, dokunulmazlığın kapsamı genişledikçe, bunu haklı gösteren nedenlerin açıklanmasının daha büyük bir önem taşıdığını belirtiyor. Kart kararında da, Türkiye’deki dokunulmazlığın, diğer Avrupa Konseyi üyesi devletlerden daha geniş olduğunu kabul ediyor. Oysa, Sn. Kart’ın dokunulmazlığının kaldırılması istemi, Karma Komisyon’da hiçbir gerekçe gösterilmeden reddediliyor. Genel Kurul’da ise incelenmiyor. Böylesine keyfi bir işlemi AİHM Sözleşme’ye uygun görüyor. Kaldı ki, Sn Kart’ın yargılandığı suçların milletvekili göreviyle hiçbir ilgisi yok. O zaman gerekçe gösterilmesi büsbütün önem kazanıyor.
Kararda şaşırtıcı gerekçeler var. Örneğin, Sn Kart’ın seçilirse davasının erteleneceğini bilerek milletvekili olduğu belirtiliyor. Başka bir deyişle, karar “davanın görülmesini istiyorsan milletvekili seçilmeseydin” diyor. Oysa, seçilme hakkı Sözleşme’de korunan başka bir hak. Kararda, bir hakkın kullanılabilmesi için başka bir haktan vazgeçilmesi gerektiği gibi garip bir mantığa başvuruluyor.
Kararda, dokunulmazlıkların kaldırılmamasının hem iktidar, hem de muhalefet milletvekilleri için geçerli olduğu, dolayısıyla bir ayrımcılık ya da keyfiliğin bulunmadığı söyleniyor. Bundan, AİHM’nin Türkiye’nin koşulları hakkında yeterli bilgi sahibi olmadığı anlaşılıyor. Sn Kart’ın dokunulmazlığının kaldırılmamasının nedeni, iktidar partisi ileri gelenlerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına kapıyı açmamak. Yoksa, eşitliği sağlamak değil. Sonradan milletvekili olan bütün suçluların dokunulmazlık zırhıyla korunması, AİHM tarafından istenen bir sonuç mu?
Karardaki, yargılamanın ertelenmesinin geçici olduğu, Sn Kart’ın milletvekilliği sona erince yargılanabileceği, dolayısıyla TBMM’nin dokunulmazlığı kaldırmayı reddetmekle adalete müdahale etmediği görüşünü kabul etmek güç. Sn Kart’ın davası 2002 yılında askıya alınmış. Yeniden seçilmezse, milletvekilliği 2011 yılında sona erecek. Davaya 9 yıl sonra devam edildiğinde, davanın bu geçen süreden etkilenmeyeceği söylenebilir mi? Kanıtlar, tanıklar 9 yıl sonra aynı kalabilir mi?
Türkiye’deki gibi mutlak ve geniş bir dokunulmazlık, birkaç istisna dışında, Avrupa’nın hiçbir ülkesinde yok. Milletvekili olmadan önce işlenen suçları da içeren, milletvekilliği görevi ile ilgisi olmayan bir dokunulmazlık anlayışı, hukuk devleti bakımından sorun yaratıyor. Hele, TBMM’nin hiçbir nesnel ölçüte dayanmadan, salt siyasal düşüncelerle, gerekçe göstermeden dokunulmazlığın kaldırılmasına ya da kaldırılmamasına karar verebilmesi bir hukuk devletinde görülmemesi gereken bir keyfilik.
Venedik Komisyonu 1996’da yayımladığı konuyla ilgili raporunda “Parlamenterlerin işledikleri suçlardan dolayı cezalandırılmamaları parlamenter demokrasinin ilkeleri ile bağdaşmamakta. Böyle bir bağışıklık adaletin işlemesini engellememeli“ diyor. Aynı raporda Venedik Komisyonu, dokunulmazlığın kaldırılmasının nesnel ölçütlere bağlanmasının, hukuk devleti ve temel haklara ilişkin ilkelerin bir gereği olduğunu belirtiyor.
Kart kararı, Türkiye’nin hukuk devleti ile bağdaşmayan dokunulmazlık sistemini düzeltmesi için bir neden olabilirdi. Bu bakımdan, kararı Türkiye için kaçırılmış bir fırsat olarak görmek gerekir.