Rıza Türmen

Rıza Türmen

rturmen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Annem 90 yaşında. Başka 29 Ekim’lerde olduğu gibi, dün de arkadaşlarıyla birlikte Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına katıldı. Elinde bayrak, 10. Yıl Marşı’nı söyleyerek sokaklarda yürüdü. Annem ne ‘vesayetçi’, ne ‘askerci’, ne de ’ulusalcı’. Sadece, bir genç kız olarak cumhuriyetin kuruluş yıllarını yasamış, Atatürk’ün kurduğu cumhuriyete inanmış, cumhuriyetin heyecanını, umutlarını yasamış bir Türk kadını.
Annem yeni kurulan cumhuriyetin yepyeni bir ulus toplum anlayışı getirdiğini, toplumu çağdaş uygarlığa bağladığını, özgürlüğe, eşitliğe, modernliğe, ilerlemeye yönelik kapılar açtığını görmüş. Bu açılan kapıdan bağımsız, özgür, eşit bir birey olarak yürüme, eğitim görme, üniversiteyi bitirme olanağını bulmuş.
Cumhuriyet annemin kişiliğini de şekillendirmiş, ona bir kimlik vermiş. Genç bir insan için böyle bir değişimin parçası olmaktan daha heyecan verici ne olabilir? Bu nedenle annem bugün cumhuriyete sahip çıkarken aynı zamanda kendi kimliğine sahip çıkıyor.

Cumhuriyet-demokrasi
Annemin bu yürüyüşünün altında sadece bir sevinci paylaşmak isteği yatmıyor. Aynı zamanda Cumhuriyet ülküsünü koruma gereksinimi duyduğu için yürüyor. Annem cumhuriyetin savunulmasına gereksinim olduğunu düşünüyor. Ama bunun demokrasi dışı yollardan yapılması gerektiğine inanmıyor. Cumhuriyetin savunulması gereğinin, demokrasi dışı yolları meşru kıldığına da inanmıyor.
Annemin ciddi kaygıları var. Cumhuriyetin, laik, modern, çağdaş, demokratik bir toplum yaratma projesinden uzaklaştığını düşünüyor. Dinsel alanın toplumsal yasamda giderek daha geniş bir yer kaplamasından, Türkiye’nin yüzünü Batı’dan Doğu’ya çevirmesinden kaygı duyuyor.
Devlet eliyle toplumun cumhuriyet değerlerinin yerine başka değerlerin geçtiği bir topluma dönüştürülmesini üzüntüyle izliyor. Bütün bunların demokrasi perdesi altında gerçekleştirilmesini, cumhuriyetten uzaklaşıldıkça demokrasiye yaklaşıldığı gibi bir yaklaşımı anlamakta güçlük çekiyor.
Cumhuriyet halk egemenliğine dayanan, despotizme karşı bir yönetim biçimi. Cumhuriyetle demokrasi arasında bir karşıtlık değil, bir iç içelik bulunmakta. Cumhuriyet kavramı, demokrasiyi, çoğulculuğu, laikliği, insan haklarını, hukuk devletini de içeriyor. Bunlar olmazsa cumhuriyet eksik kalır. O nedenle Türkiye’deki cumhuriyetçilik-demokrasi ekseninde sürdürülen tartışma yapay bir tartışma. Sorun, cumhuriyetin içini demokrasi, laiklik, insan hakları, hukuk devletiyle doldurabilmek. Bunu gerçekleştiremiyorsak cumhuriyet içi boş bir kabuk olarak kalır.

Siyasi İslam ve ulusalcı
Cumhuriyet bir modernleşme projesi olduğu kadar bir özgürleşme projesi. Özgür bir birey olmak ancak özgür, demokratik bir siyasal topluluğun üyesi olmakla mümkün olabilir. Demokratik bir cumhuriyette özgürlük hem bireysel, hem toplumsal bir nitelik taşır. Bu amaçla, devletin özgürlükleri sınırlayıcı değil, genişletici ve koruyucu bir rol oynaması önemli.
Bunun için siyasal alanın totaliter eğilimlerden arınması gerekir. Ancak bu yeterli değil. Bireylerin de aktif bir yurttaş olarak kamusal yasama katılmaları, sorumluluk üstlenmeleri, apolitize olmamaları, özgürlükçü, demokratik bir cumhuriyetin vazgeçilmez koşulu. Bu ise, etkili bir sivil toplum örgütlenmesini gerektiriyor.
Türkiye’de demokratik bir cumhuriyetin önünde iki türlü engel var. Siyasal İslam ve ulusalcılar. İslamcı kanadın belirgin özelliği, farklı düşüncelere tahammülsüzlük, tartışma yerine karşısındakini ‘vesayetçi’, ‘Kemalist’, ‘darbeci’ gibi kodlarla ötekileştirmesi. Öte yandan siyasal iktidarın çoğulcu bir toplum yerine, kendisi gibi düşünen monolitik bir toplum yaratma çabaları. Kendisinden farklı düşünenler, eleştirenler üzerinde açık ya da örtülü baskı kurması.

Annemin cumhuriyeti
Buna karşılık, cumhuriyeti demokrasiden ayrı ve üstün gören ulusalcı, otoriter cephenin siyaset dışı müdahalelerle siyasetin alanını daraltması, demokrasiye kırılgan bir nitelik kazandırması demokratik cumhuriyetin önündeki bir başka engel.
Türkiye’de cumhuriyetin demokratlaşması için bu iki kutup arasındaki çatışmadan, kutuplaşmanın topluma egemen olmasından kurtulmak gerek. Bunun için siyaset alanı içindeki ve dışındaki totaliter eğilimlerden arınmaya, toplumsal bir diyaloğa ihtiyaç var. Bunu sağlamanın araçları üzerinde ciddi bir biçimde düşünmeliyiz.
Annemin beklediği ve bizim görmek istediğimiz cumhuriyet ancak böyle gerçekleştirilebilir.