Rıza Türmen

Rıza Türmen

rturmen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Son günlerde ulusal ve uluslararası kamuoyunun gündeminde Sudan Devlet Başkanı El Beşir’in Türkiye’ye gelmesi sorunu vardı. Türkiye’nin bu konuda takındığı umursamaz tavır yaygın tepkilere yol açtı.
El Beşir Darfur’da 300.000 kişinin ölümüne, 2.5 milyon insanın göç etmesine neden oldu. Göçmen kamplarında günde 5000 kişinin açlıktan, içecek su olmamasından, hastalıktan öldüğü tahmin ediliyor.
Yaşanan insanlık dramının boyutları karşısında BM ve Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) harekete geçti. BM Güvenlik Konseyi 2005 yılında kabul ettiği 1593 sayılı kararla sorunu UCM savcısına havale etti.
UCM 2009 yılında El Beşir için tutuklama tezkeresi çıkardı. El Beşir beş insanlığa karsı suçtan (sivil halka karşı cinayet ve ortadan kaldırma, göçe zorlama, işkence, ırza geçme), iki savaş suçundan(kasıtlı olarak sivil halka saldırı ve yağma) aranıyor.

110 devlet taraf
UCM’nin tutuklama kararından sonra AB yaptığı açıklamada, tutuklama tezkeresinin uygulanması için elinden gelen her şeyi yapacağını belirtti ve bütün devletleri UCM’yi kuran Roma sözleşmesine taraf olmaya davet etti. Roma sözleşmesine 110 devlet taraf. Avrupa’da sadece Türkiye, Rusya, Ukrayna, Moldova ve Belarus taraf değil.
Türkiye’nin Sudan’la ilişkileri çok sıcak. Türk Başbakan’ı Sudan’ı ziyaret eden ilk Müslüman başbakan. El Beşir de Türkiye’yi gecen yıl 2 kez ziyaret etti. İlişkiler öyle sağlam bir temele oturtulmuş ki, ne kamplardaki 2.5 milyon insanın yavaş yavaş ölmesi, ne de El Beşir’in insanlığa karşı işlediği suçlardan dolayı aranması bu yakın ilişkiyi etkilemiyor.
AB ve ABD, El Beşir Türkiye’ye gelirse tutuklanarak UCM’ye teslim edilmesi yolunda Türkiye’yi uyardı. Türkiye ise, Roma sözleşmesine taraf olmadığı için, UCM’nin El Beşir’i tutuklama tezkeresinin Türkiye açısından bir yükümlülük doğurmadığını ileri sürdü.
Ancak, Güvenlik Konseyi’nin 1593 sayılı kararı var. Kararda, Roma sözleşmesine taraf olsun olmasın bütün devletlerin, UCM ile tam bir işbirliği yapmaları öngörülüyor. 1593 sayılı karar BM Yasası’nın 7. bölümü çerçevesinde alınmış. Başka bir deyişle Güvenlik Konseyi, El Beşir’in islediği suçları barışa karşı bir tehdit olarak görüyor. Güvenlik Konseyi’nin, BM Yasası’nın 7. bölümü altında kabul ettiği kararlar bütün üye devletler bakımından bağlayıcı bir nitelik taşıyor. Dolayısıyla Türkiye’nin El Beşir’i yakalayıp, UCM’ye teslim etme yükümlülüğü, UCM’nin kararından değil, Güvenlik Konseyi kararından kaynaklanıyor.
El Beşir’in Türkiye’ye ISEDAK toplantısına katılmak için gelmesi ve IKO tarafından davet edilmiş olması, Türkiye’nin yükümlülüğünü ortadan kaldırmıyor. BM Yasası’nın 103. maddesi gereğince, BM Yasası yükümlülükleri ile başka bir uluslararası anlaşmadan doğan yükümlülükler arasında çelişki olursa, BM Yasası’ndan doğan yükümlülükler geçerli.
Ayrıca Türkiye, BM Güvenlik Konseyi’nin bir üyesi. Güvenlik Konseyi kararını görmemezlikten gelmesi üyelikle nasıl bağdaşır?
Bunun yanında, Türkiye BM İşkenceyi Önleme Sözleşmesi’ne taraf.
Sözleşmenin 6 ve 7. maddeleri gereğince, başka bir ülkede işkence suçunu işleyen bir kişiyi, Türkiye gözaltına almak ve iade etmezse, yargılamakla yükümlü.

Türkiye’nin sorumluluğu
Türk Ceza Kanunu’nun 13. maddesi ise, soykırım ve insanlığa karşı suç işleyen bir yabancının, Adalet Bakanlığı’nın talebi üzerine Türkiye’de yargılanmasını öngörüyor.
Uluslararası Af Örgütü yaptığı açıklamada, Türkiye’yi kınıyor. El Beşir tutuklanıp UCM’ye verilmezse, Türkiye’nin uluslararası yükümlülüklerini ihlal edeceğini, yalnız suç islemiş bir kişiyi korumakla kalmayıp, aynı zamanda o suça iştirak etmiş olacağını belirtiyor.
El Beşir Türkiye’ye gelip, Boğaz’da bir sarayda kristal avizeler altında yemek yedikten sonra elini kolunu sallayarak ülkesine dönseydi, Türkiye, uluslararası toplumun insan haklarına saygılı, sorumlu bir üyesi olduğunu ileri sürebilir miydi?