Rıza Türmen

Rıza Türmen

rturmen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Hangi birinin öyküsünü anlatmalı. Kapalı servis aracının içinde çırpına çırpına boğularak ölen 7 işçi kadından her birinin ayrı bir dramı var. Hepsi yoksul. Hepsi asgari ücretle bazan günde 15 saat, haftada 7 gün çalışarak evlerine para getirmeye çalışıyor. Hepsinin bakmak zorunda olduğu aileleri var.
Yitirilen 32 yaşamın hesabını kim verecek? Bunlar önlenemez miydi?
Bu sorulara yanıt vermek için birkaç yıl önceye gitmek gerekiyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi 1997’de yeni bir imar planıyla, Ayamama Deresi’nin geçtiği alanları yüksek yoğunluklu ve çok katlı yapılaşmaya açıyor. Mimarlar Odası bir rapor hazırlayarak bu yapılaşmanın tehlikelerini yetkililerin dikkatine getirmeye çalışıyor. Raporda “Kent-leşme ile birlikte doğal felakatlere davetiye çıkarılmış olacak” deniyor. Ancak rapor dikkate alınmıyor. Bunun üzerine Mimarlar Odası 1998 yılında İdare Mahkemesinde dava açıyor. Mahkeme önce yürütmenin durdurulmasına, sonra işlemin iptaline karar veriyor.
Ancak aradan gecen süre içinde olan oluyor. Yapılaşma ve kaçak yapılaşma hızla gerçekleşiyor. Büyüksehir Belediyesi yargı kararlarına uysa belki bugünkü felaket ortaya çıkmayacaktı.

Çöplük faciası ve AİHM

Bundan sonraki gelişmelere ışık tutmak bakımından, 1993 yılında Ümraniye’deki çöplüğün patlaması ile başlayan ve 2004 yılında AİHM’nin kararı ile sonuçlanan Öneryıldız/Türkiye davasına bakmak yararlı olacak.
Olay şöyle gelişir:
1989’da Belediye Meclisi’nin kararı ile Ümraniye’deki gecekondu bölgesinin çevresi çöplük olarak kullanılmaya başlanır. 1991’de bir uzmanlar kurulu, çöplüğün insan sağlığı ve çevre açısından taşıdığı riskleri belirten bir rapor hazırlar. Raporda metan gazının hava ile karışması durumunda çöplüğün patlayacağı belirtilir. Ancak ilgililer raporu dikkate almazlar. 1993’te çöplük patlar. 39 kişi yaşamını yitirir.
İçişleri Bakanlığı’nın izniyle savcılık, Büyükşehir ve Ümraniye belediye başkanları hakkında ceza davası açar. İki belediye başkanı, görevi ihmal suçundan 3 ay hapis 160 bin TL para cezasına mahkûm olurlar. Hapis cezası para cezasına çevrilir ve şartlı ertelenir. Bunun yanında hükümet, zarar görenlere uzun vadeli krediyle ev verir.
Eşiyle dört çocuğunu yitiren başvurucu, idareye karşı açtığı tazminat davasını kazanır ama kendisine tazminat ödenmez. Bunun üzerine, AİHM’de dava açar.

İhlal kararı ve tazminat

AİHM bu davada şu nedenlerle ihlal kararı verdi:
1. İlgililer çöplüğün taşıdığı riskleri bilmelerine karşın insan yaşamını koruyacak önlemleri almamışlardır. Ayrıca ilgililer, çöplüğün yakınında gecekondu yapımına göz yummuş, gecekondulara hizmet götürmüşlerdir. Bu nedenlerle Sözleşme’nin yaşam hakkına ilişkin 2m.i esas yönünden ihlal edilmiştir.
2. Devlet görevlilerinin ihmalleri sonucu meydana gelen ölümlerde, devletin etkili bir soruşturma ve sorumluları ortaya çıkarıp cezalandıracak bir yargılama yapma yükümlülüğü vardır. Oysa, olayda belediye başkanları görevi ihmal suçundan yargılanmış, ölüme yol açtıkları göz ardı edilmiştir. Dolayısıyla Türk yargısı, ilgililerin ölüm nedeniyle sorumluluklarını saptamaya yönelmemiştir. Bu nedenle 2m. usul yönünden de ihlal edilmiştir.
3. AİHM ayrıca mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna vardı. Sonuç olarak AİHM, başvuruculara toplam yaklaşık 76 bin euro maddi ve manevi tazminat ve 16 bin euro avukatlık ücreti ödenmesine karar verdi.

Ciddi soruşturma gerekir

AİHM kararının gösterdiği gibi, bundan sonra önemli olan, 32 kişinin ölümüne yol açan olayda ihmalleri bulunan belediye başkan ya da başkanları ile ilgili olarak etkili bir soruşturma yürütülmesi, İçişleri Bakanlığı’nın buna izin vermesi, soruşturma sonucunda dava açılmasına karar verilirse, yargılamanın 32 kişinin ölümünün sorumlularını saptamaya ve cezalandırmaya yönelmesi.
İnsan yaşamına verdiğimiz önemi, ancak olayın üstüne ciddi bir biçimde gitmekle, sorumluların idari ya da yargısal kalkanların arkasına saklanmalarına izin vermemekle gösterebiliriz.