Rıza Türmen

Rıza Türmen

rturmen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

29 Mart 2009 günü yapılacak yerel yönetim seçimleriyle ilgili seçmen kütükleri mahalle listeleri bir kez daha askıya çıkarıldı. Çıkarılması ile birlikte şikâyetler de başladı. Ataköy’de 4000 seçmen listede yok. Her yan hayali seçmenle dolu. Yapımı bitmemiş binalarda olmayan seçmenler listelerde gözüküyor. Ölüler, bebekler listelere alınmış. Aynı insana farklı numaralar verilmiş.

Dürüstlüğe gölge
Ortada iki ayrı sorun var. Birinci sorunu Sayın Tarhan Erdem aylardır yazılı ve sözlü olarak dile getiriyor. Seçimlerin temel hükümleri ve seçmen kütüklerine ilişkin 298 sayılı yasada, 2008 Mart ayında bazı değişiklikler yapıldı. Bu değişikliklere göre, bundan böyle, seçmen kütükleri şimdiye dek olduğu gibi Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından tasarlanan, planlanan, yönetilen ve yürütülen çalışmalarla elde edilmeyecek. Yürütme organına bağlı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’nün (NVİGM) adres kayıt sisteminden alınan veriler esas alınarak seçmen kütükleri hazırlanacak.
Başka bir deyişle, YSK dışında hükümete bağlı bir kurum tarafından hazırlanan veriler seçmen kütüğüne dönüştürülecek. Bu değişiklik, Anayasa’nın “seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma görevini” bağımsız bir üst yargı organı olan YSK’ya veren 79. maddesi ile ne ölçüde bağdaşır?
5 Ocak günü ikinci kez askıya çıkarılan listeler, birinci askı listeleri gibi NVİGM’nin verilerine dayanmakta. YSK’nın bu verilerin hangi yöntemlerle elde edildiğini, ne denli sağlıklı olduğunu denetleme olanağı yok. Bütün bunlar, 29 Mart Seçimlerinin dürüstlüğü üzerine gölge düşmesine yol açacak.

Hangisi doğru
İkinci sorun şu: YSK Başkanı yeni oluşan seçmen kütüğüne göre seçmen sayısının 48 milyon olduğunu açıkladı. Oysa, bir yıl önceki seçimlerdeki seçmen sayısı 42 milyondu. Ortada bir yanlışlık olduğu açık. Bu rakamların hangisi doğru? Yoksa Tarhan Bey’in ileri sürdüğü gibi ikisi de mi yanlış?
Ortaya bir hukuki sorun çıkıyor. 2007 Genel Seçimlerinde seçilemeyen bir milletvekili adayı “seçmen sayısı 6 milyon fazla olsaydı, aday olduğum seçim çevresinde oy dağılımı farklı olacak ve benim seçilmem olanağı doğacaktı, yapılan yanlışlık sonucu benim seçilme hakkım ihlal edildi.” diye AİHM’de dava açabilir mi?
Bunun için önce yerel yargı yollarının tüketilmesi gerekiyor. Adayımız İdare Mahkemesi’ne başvuracaksa başvuru süresinin YSK Başkanı’nın açıklaması ile 6 milyonluk oy farkını öğrendiği tarihten başlaması gerek.
AİHM’nin önüne böyle bir dava gelirse, en önemli sorun davacının mağdur olup olmadığı yani etkilenip etkilenmediği olacak. AİHM’de yalnızca mağdur olanlar, zarar görenler dava açabiliyor.
Denilebilir ki, seçmen sayısı 6 milyon fazla olsa bile davacının seçilmesi kesin değil. Fazla olan oyların davacıya gideceğini nereden biliyoruz? O nedenle, mağdur sayılamaz.

AİHM ve mağdurluk
Oysa AİHM son zamanlarda mağdurluk koşulunu çok geniş yorumluyor. Örneğin, Tanase/Moldova (18.11.2008) davasinda, davacı Moldova Yasaları’nın, çifte vatandaşlığa sahip kişilerin seçimlerde aday olmalarına izin vermemesi nedeniyle seçime giremiyor. Hükümet savunmasında, böyle bir yasak olmasa bile, davacının partisinin kendisini aday gösterip göstermiyeceğinin bilinemeyeceğini, dolayısıyla mağdur olmadığını ileri sürüyor. AİHM, Tanasen’in aktif bir siyasetçi olduğu, seçimlerde aday olma niyetini açıkça belirttiği görüşlerine dayanarak davacının mağdur olduğunu kabul ediyor ve seçilme hakkının ihlal edildiği sonucuna varıyor.
Bizim sanal adayımızın sanal davasının nasıl sonuçlanacağını kestirmek güç. Ancak, AİHM’nin Tanase Davası’ndaki mantığının bu davada da geçerli olması beklenebilir.
Türk Demokrasisi’nin tüm eksikliklerine karşın 1950’den bu yana seçimler bakımından bir sorunu yoktu.. Şimdi, bu alanda da geriye mi gidiyoruz?