Pew Research Center’ın güncel araştırması der ki, birlikte olduğumuz kişinin bize olan sevgisini sosyal medya etkileşimleriyle ölçüyoruz
Yalan mı, öyle ölçmüyor muyuz? Başladığımız bir ilişkinin resmiyet kazanması demek, onun iki dudağının arasından çıkan “Sevgilim” sözcüğü müdür, yoksa ikimizin fotoğrafını Instagram’da cümle âlemin önünde paylaşması mıdır? Ne zaman ki o foto paylaşılır, ilişki “official” olur; Beni like’lamayıp başka bir kızı like’laması net kavga sebebidir; hiç haz etmediğim o malum kişiyi yakın takibe alması ilişkiyi bitirebilir. Olabilir yani, normaldir bunlar. Yukarıda sözünü ettiğim “Dating and Relationships in the Digital Age” isimli araştırma da Amerikan toplumunun üçte birinin ilişkilerine biçtiği değeri an itibarıyla sosyal medya üzerinden sorguladığına dikkati çekiyor. Ve hatta pandemi dönemiyle birlikte telefonda geçirilen vaktin, çiftlerin arasını ciddi anlamda bozduğuna, kıskançlık seviyesinin arttığına işaret ediyor. Mesela 18-29 yaş arasında, karşılıklı sevginin like ve paylaşımlarla kanıtlandığına inanan yüzde 48’lik bir kesim var. Özetle tarafımıza hediye edilen çiçek buketini, yapılan havalı evlilik teklifini, kaldığımız manzaralı otel odasını, romantik doğum günü mesajını sosyal medyadan paylaşamadığımız sürece ilişki yaşamanın pek de bir anlamı yok!
Eyvah!
Peki, ne gibi terimlerle anlatabiliriz şu anki durumumuzu? Pew Research Center araştırmasında en çok üzerinde durulan terim, “Phubbing” olmuş. “Phone” ve “snubbing” kelimelerinin birleşiminden oluşuyor. “Snubbing”, hakir görmek, küçümsemek anlamına geldiğine göre, “phubbing” de etraftakiler konuşurken telefonuyla durmaksızın ilgilenenleri küçük görme haline deniyor. Ardından geliyor “netlessfobi”. Yani girdiğimiz her ortamda internet bağlantısı arama, kısacık bir süre bile internetsiz duramama, internet kesilince hayatın duracağına inanma hali. “Nomofobi” ise bireylerin herhangi bir sebeple telefonlarından ayrı kalmaya yönelik hissettikleri kaygı ve korku durumuna deniyor. “FOMO” (fear of missing out), Türkçe açıklamasıyla sosyal medyadaki gelişmelerden habersiz kalmak, beraberinde “Eyvah şarjım bitti!” endişesini de beraberinde getirir. Şimdi söyleyin bakalım, kendi hayatınızda bunların birini ya da birden fazlasını hissediyor musunuz? Benim cevabım evet. Eyvah ki ne eyvah!
Ne yapmalı?
Nasıl başa çıkacağız tüm bunlarla arkadaşlar? Sosyal medyada geçirdiğiniz süreyi kısaltın demekle olmuyor, daha pratik bir şeyler lazım bizlere. Hem kendimiz hem ilişkimiz hem de akıl sağlığımız için. Ben sosyal medya hesaplarımı kapatıp bire indirdim mesela. Sadece Instagram kullanıyorum, başka hiçbir şeyde yokum! İkinci olarak grupça bir yemeğe ya da sohbete oturduğumuzda telefonuna dalanları kibar bir dille uyarıyorum, aynı şeyi ben yaparsam beni uyarsınlar istiyorum. Üçüncü olarak hayatımıza bir uğraş eklemeliyiz diye düşünüyorum. Bir hobi, spor, aktivite, her şey olabilir bu. Ve son olarak karşılaştırmayı bırakmalıyız. Başkasının hayatıyla, eviyle, sosyal çevresiyle, dış görünüşüyle, mutluluğuyla elimizde olanları karşılaştırdığımız zaman hayat zorlaşıyor. Kendimizi sevmeliyiz! Sonuncu ve en can alıcı önlem budur.
Haftanın güzellikleri
Namp Kitchen: Bizim yakanın yenisi. Caddebostan’da açılan restoranın odak noktası ise sabah insanı olmayanlar. Yani güne başladığımız o nefis kahvaltıyı ille de sabah tüketmemize gerek yok; günün her saati yiyebiliriz.