Tam on yıl sonra yeniden kayak pistindeyim. Ayağımda en havalısından kayaklarım, aynalı gözlüklerim, tepemde parlayan güneşim, pofuş pofuş bulutlarım var. Kendimi şu bembeyaz yokuştan aşağı bırakıp on yıl önce kaldığım yerden kayak sporuna devam edeceğim az sonra. Nerede mi kalmıştım? Kar sapanı... Peki kar sapanı yaparak bu 85 derece eğimli pistten inebilir miyim? Hayır. O zaman neden bu piste çıktım, manyak mıyım ben? Asla.
Ta Kanadalardan buraya gelen yakın arkadaşım Judith, iki yıl aradan sonra buluşmamızın şerefine zirvede inanılmaz bir fotoğrafımızı çekmek ve bu anı ölümsüzleştirmek istedi. İyi de oldu. Zira ben bu pistin sonunu görebileceğimden pek umutlu değilim. Bari fotoğrafım güzel çıksın, Instagram’da çok like alsın.
Küfür ve dedikodu yok
Çoluklu çocuklu kalabalık bir ekiple Courchevel’deyiz. Bir de Judith var. Neyse ki Meriç burada değil. Bizim ekipteki çocukların hepsi gayet pozitif iletişim kurulabilir türden, çok tatlılar. Sabahtan akşama kadar kayak okulunda, önlerinde kayak hocasıyla mavi (en kolay) pistten sülün gibi süzülüyorlar. Şu an aralarında olmak için aynalı gözlüğümü feda etmeye razıyım.
Courchevel, Güney Fransa’da bulunan St. Tropez’nin kışlık versiyonu gibi oldukça eğlenceli ve hareketli bir kasaba. Buraya gelmeye son anda karar verdiğim için bizim ekibin geri kalanıyla aynı otelde değilim. Fakat kendileriyle aynı rakımda, 1850 metredeyiz. Efendim burada rakım 1550, 1650 ve 1850 metre olarak yükseliyor. Her üç yükseklikte her bütçeye göre kalacak yer ve restoran mevcut. Dil konusunda hiç problem yaşamadık çünkü herkes Türk. Bu sebeple küfür etmiyoruz ve dedikodu yapmıyoruz ki bu gayet iyi bir şey.
“Kuzu Kuzu”
Burada öğlen yemekleri asla atlanmaması gereken bir öğün çünkü piyasanın nabzı on iki gibi hızlanmaya başlıyor. Dağın eteğinde konuşlanmış restoranlara hem kayarak hem de araçla ulaşmak mümkün. İlk gün öğlen Cap Horn’nun muhteşem mutfağını deneyimledik. Yemeğin ortasında bir yerde Tarkan’dan “Kuzu Kuzu” çaldı. İkinci gün öğlen gittiğimiz Mikanos’taki Nammos’un dağ şubesi de hayli hoştu. Yine Tarkan’dan “Kuzu Kuzu” çaldı. Üçüncü gün öğlen gittiğimiz La Soucoupe da bir Tarkan patlatır diye beklemiştim açıkçası fakat orada müzik yoktu. Kuzu kuzu yemeğimizi yedik. Tam hesabı ödemek üzereyken biri “Buranın Pain Perdu tatlısı (Kaybolmuş Ekmek) meşhur” dedi. Onu da sipariş edip sohbet etmeye devam ettik. Sonra bir baktık saat beş olmuş, pistler kapanmış. Ne liftler çalışıyor ne de kar motorları. Kaldık mı dağ başında kaybolmuş ekmek gibi! Bekle Allah bekle... Arama kurtarma ekiplerinden ses yok. Tarkan yok. En sonunda aşağıdan bir arkadaş birilerini yolladı da bizi paketleyip götürdüler. Mosmor indik aşağıya.
En azından o gün aşağıya inebildik. Peki ya şu an? Gözleri kapalı halde slalom kayabilen Kanadalı Judith eliyle “Hadi hadi” yapıyor. Sana hadi! Son kayak tatilim olmaz bu inşallah. Başımı zürafa gibi uzatsam bile pistin sonunu göremiyorum.
O kadar dik. Aşağı doğru bir parça yanlışlıkla kaydığım için geri de çıkamıyorum. Mecbur ineceğiz. Beni iyi hatırlayın. Ha bir de fotomu like edin.
Özay Şendir
“Erdoğan, Osmanlıyı diriltmek istiyor…”
11 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Şaşırtan Çin
11 Mayıs 2025
Zeynep Aktaş
Yatırımda yeni şifre: Hızlı nakit
11 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
Nükhet Duru: Fırınlanmadan, pişmeden kalıcı olunmaz
11 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
Vadeli lider vs. Vadesiz lider: Habemus Papam...
11 Mayıs 2025