Şebnem Burcuoğlu

Şebnem Burcuoğlu

sebnem.burcuoglu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bundan yıllar önce dedemle anneannemin evine akşam oturmasına kızlarıyla birlikte bir çift arkadaşları gelmiş. Kekler börekler yenmiş, meyveler soyulmuş, çay faslına geçilince kızımız kendisiyle yemeğe çıkmak isteyen iki genç adamdan söz edip hangisinin teklifini kabul edeceğine bir türlü karar veremediğini eklemiş ve dedeme fikrini sormuş.

Yeşil gözlerini kırpıştıran dedem lafa şöyle başlamış: “Genç bir adam seni evinden alıyorsa, arabaya binerken kapını açıyorsa, restorana girerken seni önden buyur ediyorsa, masaya otururken sandalyeni çekiyorsa, restorandan çıkarken pardösünü tutuyorsa ve seni evine kadar bırakıp apartmandan içeri girmeni bekliyorsa bu kişi bir centilmen demektir. Hangisini seçmen gerektiği konusuna gelecek olursak... Bir çizelge hazırlamamız gerekiyor.”

Haberin Devamı

Tam zamanlı isyan

Yıl 2000. Üniversite sınavımın sonuçları gelmek üzereydi. Tam zamanlı bir isyan içindeydim. Kafam karışık, moralim bozuktu. Stresten yanağımda beyaz bir leke belirmişti. Çok lazımmış gibi tam da bu dönemde annemler 14. kez evden taşınmaya karar vermişti. Bizimkiler taşınmayla ilgili bana hiçbir şey hissettirmeyeceklerini söyledikten sonra evdeki tüm eşyalar gitmiş, salonda bıraktıkları tekli koltuğun üzerinde ibiş gibi kalmıştım.

Mezunu olduğum lisedeki tüm arkadaşlarım İstanbul’da okumak isterken nedendir bilinmez bana bir Ankara havası gelmiş, babam buhran geçirmişti. Sınav bitmişti ama hâlâ sınavın etkisindeki annem odamın kapısını ansızın açıp “Testini çözdün mü?” gibi ürkütücü sorular sormaktaydı.

Pazartesiden cumaya her gün meslek değiştirip duruyordum. En sonunda çıldırıp saçlarımı tas gibi kestirdiğimde çekirdek ailem beni karga tulumba İsviçre’de bir rehabilitasyon merkezine yatırdı. Şaka. Ben ferahlayayım diye Antalya’ya, dedemlerin yanına gittik. Antalya gölgede 50 dereceydi, nasıl ferahladım anlatamam. Neyse... Bir gün, dedemle Konyaaltı Caddesi’ndeki Sera Pastanesi’nde karşılıklı otururken bana bu anısını anlatmıştı. Ben hayatımın kararını vermek üzereyken neden böyle bir şey anlatıyordu ki dedem?

Haberin Devamı

O aralar kendimi dondurmaya vurduğumdan önümdeki çilekli kuptan kocaman bir kaşık alıp “Aman dede, bu devirde arabanın kapısını açan erkek mi var?” diye homurdanmıştım. “Var. Çizelgeni yaparsan hırto tipleri değil, kapını açan, pardösünü tutan erkeği bulursun” deyip önüme bir kağıtla kalem koymuştu. “Kağıdı dörde böl. Tepeye iki başlık at, İstanbul ve Ankara diye. Üst bölmeye her birinin pozitif yönlerini, alt bölmeye de negatif yönlerini yaz.” İsteksizce hazırladığım çizelgeyi sonra da sesli okutmuştu. İnanmazsınız ama hazırlarken ilkokul üç hissi veren bu çizelge hayatımı değiştirdi.

Aşk konusunda iki aday arasında kaldım, iş konusunda iki teklif arasında kaldım, kısacası ne zaman ki aklım karıştı, ben hep çizelge yaptım. Seçimlerim iyi veya kötü oldu ama kağıtla kalem, bana hep o an kalbimden gerçekten ne geçtiğini gösterdi. Sizin düşüncelerinizde mi bulanık bu aralar? arafta mı kaldınız? Keramet çizelgede dostlar.

Gülmek isteyenler tiyatroya

Gözlerinizden mutluluk gözyaşlarının gelmesini ister misiniz? O zaman gülmek isteyenleri tiyatroya alalım. Mesela kadın erkek ilişkilerini en güncel haliyle ele alan, Begüm Kütük ve Hakan Meriçliler’in başrolünü paylaştıkları “Bindebir Gece Diyalogları”. Ya da sosyal medyanın hayatımızın merkezine oturmasına takık olanlar için Emel Çölgeçen ve Kerem Atabeyoğlu’nun oynadıkları “Popüler Gerçek”. Diğer bir tavsiyem de Sarp Apak ve Bartu Küçükçağlayan’lı “Yoldan Çıkan Oyun”.