“Şehre vur patlasın çal oynasın şeklinde bir giriş yaptım” diyemeyeceğim ama üç aylık Bodrum maceramın ardından İstanbul’a dönüşüm hareketli oldu.
An itibarıyla hayatımdaki en majör hareket gezip tozmayla değil, evimizin karşısındaki apartmanla alakalı. İki kelime, yerli: kentsel dönüşüm. Yani dar dar dar bir ses eşliğinde karşıladı beni canım şehrim. Ne diyeyim, çok hazırlıksız yakalandım fakat İstanbul işte, sağı solu asla belli olmaz. Eve yerleşmek de hiç kolay olmadı, bir buçuk yaşındaki oğlum hiç durmadı, derken bir sabah erkenden kendimi yakındaki kahveciye attım ve şehirde ne gibi yenilikler olduğuna baktım.
Plan program
Henüz tatlı bir ekim ayının içerisindeyken, açık havanın keyfini çıkarmak adına kahvaltı için bir lokasyon seçtim kendime, Kandilli Pastanesi. Yenilenen yüzüyle adeta Paris’te bir kafe edası var fotoğraflarda. Eh Kandilli’yi de özledim. O zaman ivdedilikle gitmem gerek buraya. Öğle yemeği için Kadıköy’de yeni şubesini açan Trc. American Diner pek hoş geldi gözüme. İzmir usulü kokoreç, falafel bun, acı baharatlı haşlanmış mısır; deneyin bizi diye çağırıyor adeta. Canım fena halde kuşbakışı İstanbul manzarası çektiğinden Karaköy’deki JW Marriott Bosphorus’un terasına açılan Sky, tam benlik duruyor. Yere inip de keyifle bir şeyler yudumlamak istersem Kuruçeşme’deki Goose ve Scatola cazip duruyor. Biraz ilerleyip de Bebek merkeze gelince, yeni yüzüyle açılmak için gün sayan çekim merkezi Lucca ideal gözüküyor.
Tiyatro desteği
“Tiyatrooo...” diye sayıklarsam 8 Ekim akşamı Fişekhane’de sahneye konulacak “İstila” isimli oyun beni bekliyor. Hem de Kumbaracı50 ailesine destek olmak için organize edilmiş; şahane, ne kadar düşünceli bir hareket! Bakın arkadaşlar, bu konu hassas. Tiyatro dediğimiz olay zaten “kazanç kapısı” çıkışıyla hayata geçirilmiyor. Bu bir aşk işi! Bu süreçte tiyatroların ayakta kalabilmesi için desteğimizi esirgemeyelim.
İstanbul nasıl?
Üç ay şehirden ayrıyken, halihazırda şehirde duran arkadaşlarımla sıkça konuştum ve “İstanbul nasıl?” diye sordum ve anladım ki, bu sorunun cevabı tamamen kişinin ruh haliyle bağlantılı. Hayata bir parça karamsar bakanlar, “Feci, çok kötü burası, sakın dönme!” tadında sert çıkışlar yaparken, pozitif ruhlar, “İstanbul aynı, hareketli, hava limonata, hadi gel de görüşelim!” şeklinde geri bildirimde bulundu. Diyeceğim o ki, her şey bize, hayata nasıl gözlerle baktığımıza bağlı. Pembe bakalım hayata. Kelebek etkisi gibi bir şey bu çünkü!