Şebnem Burcuoğlu

Şebnem Burcuoğlu

sebnem.burcuoglu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bundan birkaç hafta önce ezberimi bozacak aktivitelere katılmaya kararlı olduğumu yazmıştım sizlere. Katıldım da. Neye mi? Mantar kursuna. Neden mi mantar? “Çünkü mantar benim için bir yaşam biçimidir” diyeceğim yalan olacak, bu zamana kadar ağzıma mantar sürmüşlüğüm yok. Yakın arkadaşım Işıl “poked me” ve kendimi Belgrad Ormanı’nda mantar arama-kurtarma kursunda buldum. Evet, ezber bozan aktivitelere katılmanın ilk şartı ezber bozan bir arkadaşınız olmasıdır. Onları koruyun, kollayın, sevin. Trüf mantarı gibi nadirdir onlar.

Haberin Devamı

Mantarların büyülü dünyasına ilk adım

O bir mikolog

Sağanak yağışlı bir pazar sabahının köründe mantarcılarla buluştuk. Mantar aşkıyla yanıp tutuşan otuz kişilik ekibi görünce bir hayli şaşırdım, böylesine bir ilgi beklemiyordum açıkçası. Işıl ve ben, tabii ki, geç kaldığımızdan diğer katılımcılar önden gitti, biz de mantar kursunu veren Jilber Barutçiyan ile birlikte girdik ormana.

Jilber, bir mantar bilimci, yani mikolog. Mantarların dünyasını, genetik özelliklerini ve tüm kullanım alanlarını inceliyor. Başında karakteristik şapkasıyla tam bir özgür ruh! Zaten Galatasaray Lisesi’nde okurken devamlı dağda bayırda olduğundan lakabı “izci”ymiş. Üniversitedeki arkeoloji eğitimini takiben İsviçre’ye gitmiş. Orada mantarlara merak salmış ve olaylar gelişmiş.

Işıl’la ben Belgrad Ormanı’nın hiç ayak basmadığımız yeşilliklerinde kolumuzda sepetler, üzerimizde mavi yağmurluklarımızla Şirinler gibi dolaşırken mantarların büyülü dünyasını anlatmaya başladı Jilber. O anlattıkça küçük kulaklarımı daha da açıp dinlemeye başladım. Meğerse ülkemiz mantar açısından aşırı zenginmiş. Hele ki Belgrad Ormanı bir hazineymiş. Yağmur demek mantar demekmiş. O meşhur porçini mantarını bile araya araya bulduk.

Sepetlerimiz dolunca öğle yemeği yiyeceğimiz alanda ekibin geri kalanıyla buluştuk. Yağmur dindiği için ormanın tam kalbine uzun bir piknik masası kurulmuştu. Oturduk. “Menüde ne var acaba?” diye sorduğumda kimse ciddiye alıp da cevap vermedi çünkü mantar kursunda sorulabilecek en saçma soruydu bu. Ve mantar çorbamız geldi. Ya ormanın ortasında açlıktan ölecektim ya da o çorbayı içecektim. İçtim ve ba-yıl-dım! İyi anlamda bayıldım. Sırada mantarlı tagliatelle olduğunu öğrendiğimde ise “Ay hemen getirin, onu da yiyeceğim!” dedim.

Haberin Devamı

Enerji topu gibi olduk

Birbirinden enteresan insanlarla çevrelenmiş masada çok şahane bir muhabbet döndürdükten sonra ayaklandık, herkes sepetlerini boşalttı ve Jilber toplanan tüm mantarları kategorize etti. Şapkalı ve şapkasız olmak üzere ikiye ayrılırmış mantarlar. Mantarların altında da üç değişik form bulunurmuş. Mesela Porçini mantarının da üyesi olduğu Bolet ailesi de bu formlardan biriymiş. Zehirliler, zehirsizler, tatlılar, tatsızlar diye uzun uzun açıkladı mantar dünyasının sırlarını.

Ezber bozan bir gündü. Hem doğa, hem ciğerlerimize çektiğimiz tertemiz hava hem tanıştığımız yeni insanlar çok iyi geldi bize. Enerji topu olarak çıktık Belgrad’dan. Akşam da oksijen çarptığı için 20.00 gibi uyuyakalmışım. Yine olsa, yine giderim. Herkese tavsiye ederim.