Bundan iki ay önce pek sevdiğim tenis sporunu icra ederken sol dizimin üzerine düştüm. Önceleri görmezden gelip oynamaya devam ettim ancak dizimdeki ağrı artınca doktorda aldım soluğu. “Bir ödem oluşmuş ve fizyoterapiyle geçermiş” bilgisini alır almaz başladım fizyoterapiye.
Terapistim sempatik ve konuşkan biri. Ben de annemin karnından konuşarak doğduğum için iyi anlaştık. Son dönemde en çok ne tarz sakatlanmaların geldiğini sorduğumda tereddüt etmeden “Spor salonu sakatlanmaları” dedi. Özellikle “Cross Fit”zedeler çoğunluktaymış. Tabii, bacağına ve koluna dörder kilo ağırlık takıp kamyon lastiği yuvarlarsan sakatlanman normal. Kısa sürede karnımızda hare hare baklavalar oluşmasını istiyoruz da vücudumuzu iyi tanımak ve bu işin gerçek profesyonelleriyle çalışmak gerek.
Doğru bildiklerim
Basit görünen çoğu hareketi bunca zamandır yanlış yaptığımı öğrendim. Mesela ağırlık kaldırmak yerine “terabant” dedikleri o rengarenk pilates bantlarıyla çalışmak daha makbulmüş. Mekik çekerken dik açıyla kalkmak yerine en fazla kırk beş derecelik açı yapmam gerekiyormuş. Yüz üstü yatar pozisyonda dirseklerim ve ayaklarımın üzerine yükseldiğim “plank hareketi” benim gibi omurgasında problemi olan kişiler için son derece yanlışmış. O küçücük pilates topunu dizlerimin arasına sıkıştırıp bırakmak nice havalı harekete bedelmiş.
Serbest gezen inek
Terapistim aynı zamanda wellness konusundaki gelişmeleri de yakından takip ediyor. Bense kinoa’da kalmışım. Mesela “Aswagandha” isimli eski Hint tıbbının mucizesi bir bitkiden söz etti. Son derece şifalıymış, duygusal dengemizi koruyor, stresimizi azaltıyormuş. Hemen ardından kemik suyunun çok popüler bir juice haline geldiğini söyleyince içimden anneannemi andım. Küçükken et suyu kaynatıp çay bardağıyla içirirdi bana. İçtiğim bir bardak normal suya bir tutam aktif kömür katarsam toksinciklerin bu kömüre yapışıp vücudumdan gideceğine garanti verdi fizyoterapistim. “Aktif kömür, kömürcülerde mi satılıyor? diye sordum, güldü. Oysa ki gerçekten sormuştum. “Ayahuasca” diye bir çaydan söz etti. Sadece şamanlar hazırlayabiliyormuş bu çayı. Ve sadece Peru’da. Bir bardak çay içmeye kalkıp da Peru’ya gidecek halim olmadığından daha ulaşılabilir ne içebilirim diye sorunca “Kurşun Geçirmez Kahve” dedi. Serbest gezen organik inek sütüyle yapılıyormuş. Tanıdığınız serbest gezen organik bir inek varsa bana yazın lütfen.
“Kriyo Terapi” diye bir olaydan söz etti bir de. Elinizde eldiven, ayağınızda çorap, üzerinizde mayoyla buz gibi bir odaya sokuyorlarmış sizi. Enerjiniz yükseliyormuş. Bunu yaparsam ben kesin zatürre olurum ama siz bir bakın.
“Biz çita değiliz”
Bir zamanlar aerobik vardı, sonra hatırlarsanız step modası çıktı. Zumba’ydı, tumbaydı derken sporda da trendleri takip ediyoruz. Keza sağlıklı beslenme de aynı şekilde. Olsun da. Ezber bozmak, yeni ürünler keşfetmek güzeldir de fizyoterapi seanslarında her şeyin temeline inip olayı karmaşık hale getirmeden, kendimi delicesine yormadan, ilk insan hareketleriyle de sağlıklı bir vücuda sahip olabileceğimi gördüm.
Yazımı fizyoterapistimin özlü bir sözüyle noktalamak isterim, “Herkes deli gibi koşuyor ama biz çita değiliz.”
Hepinize sağlıklı ve güzel bir pazar diliyorum. Serbest gezen inek konusunda ise şaka yapmadım, ciddiyim.