Bu zamanda internetin her yerde bedava olması lazım bence. Kimi ülkede bu uygulama var, kiminde de interneti bir dolaba kilitleyip denize atmadıkları kalmış.
Viyana’nın ücra bir köşesinde, “Oteliniz burası” deyip beni araçtan indiriyor taksici. Bir elimde valizim, bir elimde cep telefonum oldukça eski ve görkemli bir binanın önündeyim. Saat 23.00, sokakta çıt çıkmıyor. Binanın üzerinde herhangi bir tabela yok. Otelimin isminin “This Is Not A Hotel” (Burası bir otel değil) olmasıyla bir alakası olabilir mi? Mümkün. Onca otel arasından buraya rezervasyon yaptım çünkü... Bilmiyorum. Öyle esti işte.
Nerede bu insanlık?
Oteli işleten hanımın bana vermiş olduğu telefon numarasını arıyorum, açan yok. Yurt dışında çok yazmasın diye internetim her zamanki gibi yine kapalı. Valizimle tır tır bir aşağı bir yukarı dolanıp Wi-Fi (ücretsiz internet) arıyorum. Bir kişi de internetini paylaşmak istemez mi yahu? Nerede bu insanlık? Zaten bu zamanda internetin her yerde bedava olması lazım bence. Fakat enteresandır kimi ülkelerde bu uygulama var, kimilerinde de interneti bir dolaba kilitleyip denize atmadıkları kalmış.
İster eski kafalı, ister pinti deyin ama yabancı bir ülkeye gittiğimde şehir içinde yürürken internetimi açıp haritadan adres bulmaya karşıyım. Normal kağıt haritayı da okuyamadığımdan geriye tek bir çözüm kalıyor, insanlara sormak. Malum, konuşmayı pek seviyorum. E güzel de oluyor bir yabancıdan yol tarifi dinlemek. Hadi soracak kimseyi bulamadım diyelim, o zaman da daracık sokaklarda kayboluyorum. Bilinçsizce yürüyorum, yürüyorum, bir de bakmışım nefis bir meydana gelmişim.
Telefonumu havaya kaldırıp halen Wi-Fi bulmaya çalışırken ansızın çıkagelen dünya şekeri kadın kendini tanıtıp “Otelimize hoş geldiniz” diyor. “Geldik de otel nerede?” diye sormama fırsat vermeden hemen binanın girişinde, kaldırımın üzerindeki bir kapıyı açıyor. Gerçekten de eksantrik bir şekilde dekore edilmiş geniş ve yüksek tavanlı odada kocaman duvarı boydan boya kaplayan fotoğrafın karşısında öylece kalakalıyorum.
Afet mucit
Fotoğraftaki afet, Hedy Lamarr’ın ta kendisi. Bu Avusturyalı güzel, hem ünlü bir oyuncu hem de bir mucitti. Mucit derken önünde saygıyla eğilmem gerekiyor çünkü deminden beri arayıp da bulamadığım Wi-Fi teknolojisini bulan kişiydi kendisi.
Sen kalk Amerika’ya git, orada bir yıldız ol, beş evlilik yap, kariyerinden sıkılıp uygulamalı bilimlere yönel ve yayılma spektrumunun radyo güdümlü torpidolarda kullanılması amacıyla frekans atlamalı yayılma spektrumu icat et. Bu ne anlama geldiğini anlamadığım cümle, olayın teknik olarak ifade edilişi. Kısaca söyleyecek olursam, iletişimin kaderini değiştiren Wi-Fi ve Bluetooth teknolojilerini keşfetmiş Lamarr. Sonra da Amerika’nın Virginia eyaletindeki Ünlü Ulusal Mucitler Salonu’nda bir koltuk kapmış ve Elektronik Öncüsü Ödülü’nü almış. Vay vay vay...
Otel odamda Wi-Fi’ıma kavuşmanın hafifliğiyle Hedy Lamarr’ın fotoğrafının önünde duran uçuk pembe kanepenin üzerine bırakıyorum kendimi. Hayatımızı kolaylaştıran mucitlerin kişilikleri bir o kadar da buluşları kadar orijinal. İnsan gerçekten hayrete düşüyor.