Şebnem Burcuoğlu

Şebnem Burcuoğlu

sebnem.burcuoglu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Yıl 1954. İngiliz politikacı Winston Churchill’in sekseninci yaşının şerefine bir portresinin yaptırılmasına karar verilir ve dönemin ünlü ressamlarından Graham Sutherland bu iş için kolları sıvar. Politikaya damgasını vurmuş, edebiyat alanında Nobelli, beş yüzden fazla tablo resmetmiş, altmış yıl boyunca karısı Clementine’le büyük bir aşk yaşamış olan eksantrik kişilik Churchill’in portresini yapma işi Sutherland’i bir parça gerse de ressam renk vermez. Hatta çalışmaları süresince aralarında bir dostluk bile oluşur. Derken Churchill’in doğum günü gelir çatar. Parlamento binasında tüm önemli simaların önünde tablonun örtüsü açılır. Fakat o da nesi? Hayaller anlı şanlı, genç, yakışıklı, zımba gibi bir Winston’ken, gerçekler seksen yaşının tüm ağırlığını üzerinde taşıyan, yaşlı ve yorgun bir Winston’dır.

Haberin Devamı

Winston bu, durur mu? Alır Sutherland’i karşısına ve “Seni dost bildim, bağrıma bastım, beni nasıl böyle çizersin? Zalimlik bu!” diye haykırır. Ressam derin bir nefes alır ve cevap verir: “Yaşlanmanın kendisi zalimdir. Var olan şeyler için beni suçlayamazsınız. Yapabileceğiniz tek şey bu tabloya zaman vermektir.”

Öyleydi böyleydi derken, Clementine’in tabloyu evlerinin bahçesinde cayır cayır yakmasıyla konu kapanır.

Tabloya zaman ver

Yıl 2017. Konuşup duruyoruz “2016 zordu” diye ama hangi yıl kolaydı ki? Nefes aldığımız, insanlarla iletişimde olduğumuz sürece hayat hep inişli çıkışlı geçiyor. Her yılın içinde zaferler de var, kayıplar da. Ha, 2016’yı bir cümleyle tarif edecek olursam, “Susam Sokağı’ndan zombi olarak çıkan Minik Kuş” derim, orası ayrı.

Zaman, avucumuzda tutmaya çalıştığımız su gibi akıp giderken her yıl karşımıza yeni bir tablo çıkıyor. Kendi kendimize yabancı geliyoruz önce. Yaş alan bedenimiz, zaaflarımız daha bir batıyor gözümüze. Fakat ressam Sutherland’in dediği gibi her tabloya zaman vermek gerekiyor.

Bir mürekkep damlası bembeyaz kağıda düşünce dağılır kocaman olur, değil mi?

O mürekkep damlasını simsiyah bir leke yerine mutluluk, kağıdı da hayatımız olarak kabul edelim. Minicik bir mutluluk damlasının hayatımız üzerindeki etkisine bakın. Yani tüm iş tabloyu yorumlamakta. Ve ne güzel ki bu konudaki tek yorum hakkı sadece bize ait. Çünkü bu bizim hayatımız.

Haberin Devamı

Sarılacak olana yer açın

2017 tablomuzu güzelleştirecek iki şey var. En birincisi yakınımızda tuttuklarımız, yani tüm kalbiyle bize “Seni seviyorum” diyenler. Bizim de sabah, öğlen, akşam, tok karnına, aç karnına, bu iki kelimeyi gönlümüzce söyleyebildiklerimiz. Yakınımızda tuttuktan sonra gerçekten yakınımız olanlar.

İkincisi yakınımızda tutmaktan vazgeçtiklerimiz. Etrafınıza bir bakın. Sizin iki elle, bir kalple sarıldığınız size sarılmıyor mu? Vazgeçin. Ve sarılacak olana yer açın. Hem gerçekten yakın olmadıktan sonra ne anlamı var ki yakınında tutmanın?

İnanın bana, saf duygularla sevmek ve sevilmekten daha fazla içimizi sıcacık yapacak hiçbir şey yok. Kariyer, para, pul hepsi ancak sevgi varsa anlamlanıyor. Sevgidir bizi önce kendimizle, sonra hayatla barıştıran, her türlü güçlüğe karşı dimdik ayakta tutan, yeni tablomuza alıştıran. Ne kadar doğru bir cümle, “Dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak her şey”. Tüm kalbimle hepimize sevgi dolu bir yıl diliyorum.