Selim Türsen

Selim Türsen

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

1 MAYIS ertesi gelincik tarlasına benzettiği Taksim’i anlatırken, en güzel kır çiçeklerinin Ege’de olduğunu yazıyordu Haluk Şahin Radikal’de. Gerçekten de papatyalarla başlayıp anemonla devam eden, sonra kırmızı gelincikler ve dağ sümbülü derken yaz sonuna kadar müthiş bir renk cümbüşü yaşanır her bahar Ege’de.
Taksim meydanına doğru yürüyen grupların yanından geçerken, Ege’nin kır çiçekleri gibi olan bu ülkenin çok renkliliğine bir kez daha hayran oldum. Kimler yoktu ki gruplar arasında. Kapkara bayrak ve giysileriyle her türlü düzene ve yasaya meydan okuyan anarşistler de vardı. Yemyeşil bayrakları altında yürüyerek doğayı koruma mücadelesi veren yeşiller de. Deniz Gezmiş resimleri taşıyan eski tüfekler de vardı, mor pankartlarını açıp “Erkekler de ev işi yapsın” diyen feministler de. Biraz ileride eğitimciler, onların hemen önünde renkli flamalarıyla transseksüel, gay ve lezbiyenler. Bıji Yek Gulan (Yaşasın 1 Mayıs) diye halay çeken Kürtler de vardı, Lenin’le birlikte Atatürk’ün kalpaklı resimlerini taşıyan çok sayıda genci flamaları altına toplamış TKP de.
Meydana vardığımızda CHP’si, DSP’si, KESK, Türk- İş , DİSK derken tüm renkleriyle bir araya gelen yüz binlerce kişi kavga etmeden yan yana durabiliyordu.
Taksim’de olup bitenleri genç bir öğrenci iken 32 yıl önce tüm dehşetiyle yaşamıştım. Hiç programda olmadığı halde sırf meraktan son dakika kararıyla eşim ve oğlumla birlikte alana gittik Pazar günü. Eski arkadaşlardan bazılarını gördüm. Saç, baş ağırmış, göbeklenmişlerdi ama hala 30 yıl öncenin heyecanıyla Edip Akbayram’ın şarkısıyla birlikte “Bir şey yapmalı. Hey” diye bağırarak havaya sıçrıyorlardı.

1  Mayıs çiçekleri


Sonra Timur Selçuk piyanonun başına geçti. Yıllara meydan okuyan sesiyle “Günlerin bugün getirdiği baskı zulüm ve kandır. Ancak bu böyle gitmez” diye başladığında boğazlarda bir şeyler yumruk oldu. Yaşların hücum ettiği gözlerin önünden bir nesli, bir toplumu oradan oraya savuran 30 yıl film şeridi gibi akıp gitti.
Neler olmuştu geçen 30 yılda. Kahramanmaraş, Malatya, 1 mayıs olayları gibi provokasyonları ve sağdan, soldan her gün birkaç kişinin ölerek yaklaşık beş bin kişinin yaşamını kaybettiği iç savaş ortamını ordu 12 Eyül 1980’de darbe yaparak bitirmişti. Ama aynı ordu otuz yıl sonra kendisi darbe üzerine darbe alıyordu. O günlerde sayı ve örgütlü güç olarak üzerinde konuşulmaya değmeyecek kadar az olanlar ise 80’li yıllarda serpilip gelişmişti. 90’lı yıllarda ise hem siyasi, hem de ekonomik olarak Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir güce ulaşmışlardı.
Yanımda duran genç bir hanım “Nereden ateş etmişler” diye sordu yanındaki arkadaşına. Elimle o zamanlar adı ITT olan otelin pencerelerini gösterip “Bak oradan” dedim. Sonra meydanın öbür ucundaki sular idaresini gösterdim “Oradan da ateş ettiler” dedim. Ama otuz yıl geçmesine rağmen ateş edenler ve ettirenler hala bulunmamıştı. 77 olaylarının aydınlatılması için verilen Meclis araştırma önergesi ise Taksim’i 32 yıl sonra açmakla övünen iktidar partisi AKP’nin oylarıyla reddedilmişti.
1 Mayıs 2010 günü, her biri ayrı telden çalsa da Taksim’de toplanan yaklaşık 200 bin kişi bir arayış içerisindeydi. Aynı şekilde başta İzmir olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanında “Bir şey yapmalı” diyen milyonlarca insan vardı. Benim Taksim’deki izlenimim, bir siyasi oluşum veya güvenilir bir lider yakalandığı anda Türkiye’de dengeler çok hızla eşitlenecek. Gelecek seçimler çok sürprizlere gebe olabilir.