Van’a ilk gittiğimde kasası boş kamyonların vızır, vızır gidip gelmeleri dikkatimi çekmişti. Sayıları o kadar çoktu ki trafiğin en yoğun olduğu yerlerden, E-5 çevre yolundan farkı yoktu. O günlerde de terör göz açtırmadığı için yanımızda olan bir sivil güvenlik görevlisine boş kamyonların nereye gidip geldiklerini sordum.
Sivil polis çok doğal bir şey söylercesine “İran sınırına giderler. Üç şey taşırlar. Mazot, beyaz veya canlı” dedi. İranlı çiftçiler devletin teşvik için bedava verdiği mazotu Türklere satıyormuş. Bu mazotun bir kısmı sınır ticareti yoluyla kamyon depolarında yasal yoldan, bir kısmı ise dağlardan katır sırtlarında kaçak olarak geliyormuş. Yolu ezbere bilen katırlara yüklenen mazot dolu variller, yanlarında hiçbir insan olmadan sınırı aşıp, mükafat olarak verilen yemin beklediği noktaya ulaşıyormuş. Bugün özellikle şehirlerarası yollarda gördüğünüz ucuz mazotun sırrı işte buralarda gizli.
Beyaz ise tahmin edilebileceği gibi uyuşturucu, eroin trafiği. Bölgede beyaz işini organize eden çetelere sızabilenler hayatlarının altın vuruşunu yapıp bir anda büyük paralara kavuşabiliyormuş. Zaten “Bir kilo toz, bir otobos” Doğu ve Güneydoğuda çok yaygın bir deyiş. Van sınırlarının dışına çıkıp İstanbul’a ulaşabilen bir kilo uyuşturucunun değeri öylesine artıyormuş ki bir otobüs alacak kadar para kazanılabiliyormuş.
Afganistan’dan hammadde olarak yola çıkıp İran’a, oradan da Türkiye’ye geçen ve bu arada yolda eroin, kokain gibi türlere dönüşen uyuşturucu trafiği çoğunlukla Karadeniz üzerinden Bulgaristan ya da Ege ve Akdeniz’de Arnavutluk üzerinden Hollanda’ya kadar ulaşıyor.
Kamyonların taşıdığı canlıları ise özellikle biz İzmirler çok yakından biliriz. Çeşme, Seferihisar, Dikili açıklarında yakalanan ya da batan insan kaçakçılığı yapan teknelerde yaşanan dramların hikayesi yılda beş on kez karşımıza çıkar.
Mazot, uyuşturucu ve insan kaçaklığı her yıl onmilyarlarca doların bazı gruplar tarafından paylaşıldığı devasa bir trafik. Bu trafikten terör örgütü de besleniyor, Susurluk olayında gördüğümüz gibi devlete sızmış bazı çeteler de.
Kurdun puslu havayı sevmesi gibi, kara para trafiklerini yönetenler de terör ve savaş ortamını seviyor. Devletin kontrolünün güçleştiği karanlık bölgelerde yasa dışı işler daha rahat yapıldığı için milyarlarca dolarlık pastadan pay alanlar barış sözünü duyunca telaşlanıyor. Geçen 30 yıla baktığımızda barış gündeme geldiği anda mutlaka torpillendiğini ve halkın duygularının ayaklandırıldığını görürüz. Halk şehit cenazelerinin ardından ağlarken her iki tarafın karanlık güçleri kıs, kıs gülerek karanlık dünyalarındaki işlerine devam eder.
Terör olayları tabii ki sadece kara para tacirlerinin işi değil. Türkiye’nin mutlaka çözmek zorunda olduğu Kürt sorununu terörle çözmeye çalışanların gerçeği var. Barış ortamında güçlerini kaybedecek olan Türk, Kürt ve bu ortamdan nemalanan 72 milletten kara para odaklarının Kürt sorunun çözülmemesi için her türlü girişimde bulunacaktır.
İzmir tarihten gelen kültürel zenginliğine aldığı son yıllarda göçlerle yeni çeşniler katan bir kent. Türk, Kürt, Boşnak, Laz gibi etnik kimlikler her şeye rağmen bütün Türkiye’de olduğu gibi İzmir’de de bugüne kadar barış içinde yaşamayı başarabildi.
Ancak, bundan sonra bu huzuru bozacak girişimler artabilir. Böyle durumlarda duygulara kapılmadan önce başta kara para tacirleri olmak üzere kavgadan rant elde edenlerin çevirdikleri oyunlarını biri daha hatırlamak gerek.