Türkiye bir süredir polisin yaptığı şike takibi ve akabinde gelen ifadelerle çalkalanıyor. Telefon konuşması, fotoğraf çekimi ve ortam dinlemeleri sonucuna oluşmuş deliller ortalıkta herkesin kullanımına sunuldu. Gelin sizlerle birlikte bu telefon dinlemelerinin teknik olarak nasıl yapıldığını hatırlayalım.
Bundan yıllar önce GSM şirketleri ilk kurulduğunda telefon dinlemeleri, ilgili mahkemelerden alınmış kararlar kapsamında görevli savcıların GSM şirketlerine gitmesi ve orada görevli olmayan kimsenin giremediği özel odalarda telefonları dinlemesiyle yapılıyordu. Devletimiz bunun doğru bir yöntem olmadığına karar vererek bu iş için devletin içinde ayrı bir birim kurdu. Ve bunu GSM şirketlerinin içinden dışarı çıkardı. Çünkü GSM şirketlerinde çalışanların kimin ne zaman ve nasıl dinlendiğini bilmiyor olması gerekiyordu. Nitekim şu anda hiçbir GSM şirketi, hiçbir teknolojiyle kimin dinlendiğini bilemez.
Bu birim Ankara’da bir bina satın aldı. Bu binanın altından geçen kablolar, Türkiye’nin mevcut tüm konuşmaları ve mesajlaşma sistemlerini
Yeni bakanlık Avea ve Vodafone tarafından oldukça pozitif karşılanıyor. Vodafone bilim teknoloji ve sanayinin ayrılmaz bir sacayağı olarak tek bir çatı altında birleşmesini çok doğru bir hareket olarak tanımlıyor. Avea aynı bakış açısıyla küresel teknolojik eğilimler, bilimsel araştırmalar ve sektörel ihtiyaçların birlikte değerlendirilerek politikaların belirlenmesi ve Ar-Ge desteklerinin de bu doğrultuda yönetilmesinin; Türkiye’nin teknoloji politikasına büyük bir farklılaşma ve yenilik getireceği aşikar olduğunu söylüyor.
Vodafone, 80 kişiden 250’ye ulaşan kadrosuyla Oksijen isimli ARGE firmasının bu yeni gelişmeyle daha etkin bir biçimde çalışacağını öngörüyor. Aynı şekilde Avea, bakanlığın da çok önem verdiği girişimcilerin desteklenmesine yönelik çalışmaları da, Ar-Ge faaliyetlerimizi tamamlayan bir unsur olarak ele aldığından dolayı bunu bir fırsat olarak değerlendirmeyi planlıyor. Bu doğrultuda, Ar-Ge merkezlerinin yanı sıra, bir kuluçka merkezi yatırımı gerçekleştirdiğini belirtiyor. Her iki şirket de bunun
Türkiye bir devrim yaptı. Ama Türkiye'dekiler yapılan bu devrimin farkında değil. Eğer biz "bir telefon icat ettik" diyerek bunu Çin'deki fason üreticilere yaptırmış olsaydık herkes sevinçten uçardı. Gazetelere birinci sayfadan anonslu tam sayfa haberler girerdi. "Biz tüm dünyanın yaptığı telefonların aynısının farklısını yaptık" diye nutuk atan büyüklerimiz olurdu. Ulaştırma bakanımızla başbakanımız bunu kendi içlerinde kimin söyleyeceği konusunda tartışmaya bile girerdi.
Biz bir telefon üretsek ne olurdu? Ülkemizde ortalama veya üstü sıklıkta kullanılır, kısa bir süre sonra unutulurdu. Peki şu anda dünya telefon üretmenin mi peşinde? Hayır. Dünya bu işten nasıl para kazanacağına bakıyor. Çünkü artık telefon işinde para bitti, telefonu hayatın içine, paranın döndüğü yerlere sokarak daha önce bilinmeyen alanları para kazanma yolu haline dönüştürmeye çalışıyor. iPhone'un yazılım satma işini buna örnek olarak gösterebiliriz. Ama 2000'li yılların başından bu yana pazarlamacılar cep
Anonymous isimli bir grup bundan sadece birkaç gün önce internete ortamına yaydığı ingilizce konuşmalı bir video ile Türkiye’de sansüre benzer karışıklıkların olduğunu, bunun kötü bir şey olduğunu, bununla ilgili adımlar atacaklarını duyurdu.
Kimdi bu Anonymous? Özünde bilgisayar korsanlarından oluşan bir grup. Genellikle kendilerini Guy Fawkes resimli maskeleriyle ifade ediyorlar. Kim bu Guy Fawkes? 1605 tarihinde İngiltere Parlamentosu’nu demokrasinin işlemediği noktada devrim yapmak için kaba kuvvete başvurmak adına patlatmaya çalışan ve yakalandıktan sonra sarayın bahçesine asılan bir karakter…
Anonymous dünyanın birçok yerinde hukuksuz olduğuna inandıkları şeylere karşı mücadele verdiklerini söylüyorlar. Örneğin Hindistan’da yaşanan karışıklıklar adına bu ülkenin sitelerine giriyorlar. İran Hükümeti’ne 10 bin elektronik posta atıyorlar. Sony’nin gereksiz yere birine dava açmasını protesto etmek adına 10 milyonlarca kişinin kredi kartı bilgilerine kadar ele geçiriyorlar.
Shakespeare’in oyunundaki Mark
İnterneti daha güvenli hale gelmesi için devlet katalog suçları belirledi ve bu suç kapsamına giren sitelerin engellenmesi görevi de Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na verildi. 5651 nolu kanun kapsamında fuhuş, çocuk pornosu, kumar ve intihara teşvik gibi konularda siteleri engelleme yetkisine sahip TİB, internet kafeler için 1 milyonun üstünde sitenin erişiminin engellenmesi emri verdi, hem de hiç bir idari tedbir kararı almadan!
İnternet kafelerde filtrelenen sitelerin sadece 10 adet katalog suç kapsamında olması beklenirken bir çok sitenin herhangi bir suç teşkil etmeyen yapıları dikkat çekti. Çok sayıda derneğin, mayo firmalarının, nakliye şirketlerinin, manken ajanslarının, radyoların, otomotiv firmalarının, tasarımcıların internet sitelerinin yanında daha önce sehven kapatılma kararı alındığı belirtilen sözlük siteleri de internet kafe filtrelemesine takıldı. Kullanıcıların yorumlarını girdiği sözlük sitelerinin yanı sıra Fransızca ve İspanyolca sözlük sitelerinin bulunması dikkatleri çekti.
İnternet kafelerin filtresine
Türkiye'nin bilişim konusunda hızla ilerlediği yıllarda web alanında da atılımlar başlamıştı. Ama öyle bir dünya yaratıldı ki iyiyle kötünün arasındaki farkı bir türlü ortaya çıkamıyordu. Bunun da yanında şirketleri müşterinin hoşuna giden işler yapmak dışında motive edecek bir unsur yoktu. Vatandaşa bizim sitemiz iyi çünkü sorunsalı somut verilerle sunulamıyordu.
O tarihlerde bir web yarışması konseptinin peşinden koşulmaya başlandı. Fikir basitti aslında: Halk ve akil kişilerden oluşan bir jüri kurulacaktı. Bu jüri, aday olarak önlerine konacak siteleri inceleyecek ve notlayacaklardı. Günün sonunda bir site seçilecek ve tanıtılacaktı.
Başlangıçta bu iş sanıldığı kadar kolay olmadı. 2000’li yılların başına dönüp baktığımızda ülkede 2 milyonun biraz üstünde internet kullanıcısı vardı. Jüri için akil insan bulmak zordu. Kategoriler tam olarak oturmamıştı. Neye göre seçileceği, nasıl seçileceği belli değildi. Ama en önemlisi bu yarışmayı kim yapacak gibi çok derin bir soru vardı ortada.
Bu soruların
Dünyanın en Facebookçu ikinci ülkesiyiz. Nüfusla oranlarsanız gerçekten çok iyiyiz. Bu konuda iyi olmak iyi mi? Başyımızı göğe erdirir mi onu bilemiyorum. Ama gelin size Facebook’un hiç bilmediğiniz bir başka yüzünü gösterelim: Facebook, ektiğiniz her tarlada, girdiğiniz her acayip uygulamada sizin bir bilginizi alıp birileriyle paylaşıyor. İşin daha acı tarafı siz bakmadan evet sevgili arkadaşlar kesinlikle benim bilgilerimi alabilirsin diye onay veriyorsunuz.
Hangi bilgilerinizi veriyorsunuz gelin birlikte bakalım:
Bütün bunları sunduktan sonra belki de hiç düşünmediğiniz bir dünya çizmek istiyorum size: Siz yoldan geçen bir kişiye politik fikirlerinizin ne olduğunu söyler miydiniz? Peki dini durumunuzu? Diyelim ki bunlar sizin için sorun değil. Peki Facebook’ta eklediğiniz patronunuz onun doğum gününü sizin okey oynamak için onay verdiğiniz ne idüğü belirsiz adama verilmesini ister mi? Aynı şeyi sizin Facebook’tan eklediğiniz kapıcınız size yapsa iyi mi olur?
Gelelim bunları kimlerin aldığına...