Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

20-30 Kasım’da Brüksel’de gerçekleştirilen Türkiye-AB Zirvesi, Ankara’nın uzun yolculuğunda önemli bir dönüm noktasını ifade ediyor.

Elbette, AB ülkelerinin Ankara’nın kapı numarasını hatırlamalarında uzunca bir süre kulak tıkadıktan sonra sanki hiç hesaplamadıkları bir şey olmuş gibi yaşadıkları mülteci şokunun etkisi büyük.

Ancak Suriye kriziyle ısınan Ortadoğu’da Rusya’nın da denkleme girmesiyle yeniden belirginleşmeye başlayan iki kutuplu düzen göz önüne alındığında, Türkiye’nin AB ile ilişkilerde yakaladığı yeni iklim bir yol ayrımını da işaretliyor.

Haberin Devamı

Dün Meclis’te Ak Parti grup toplantısında Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun konuşmasını dinledim.

Davutoğlu, hükümet olarak önümüzdeki dönemde AB müktesebatına uyum sürecini hızlandırmakta kararlı olduklarını vurgularken, “Yargı sistemimizi başta AB olmak üzere uluslararası norm ve standartlara göre yeniden yapılandıracağız. AB’ye katılım için ulusal eylem planımızı titizlikle hayata geçireceğiz” ifadelerini kullandı.


Riski alanların temizlenmesi

Uzun bir durgunluk döneminin ardından canlanan AB süreci açısından Ankara’nın önündeki iki temel mesele, riskli alanların temizlenmesi ve reform kararlılığından vazgeçilmemesi.

Brüksel’deki AB Zirvesi’nde, vizesiz girişin 2016 yılında başlaması, fasılların açılması ve mülteciler için 3 milyar euroluk yardım başlıkları konusunda uzlaşma sağlanmıştı.

AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker’in Başbakan Davutoğlu’na gönderdiği mektuptan öğreniyoruz ki halen Kıbrıs Rum Kesimi’nin blokajında olan beş müzakere başlığının açılması için 2016 yılının ilk çeyreğinde sürecin başlatılması taahhüdünde de bulunuldu.

Bu başlıklar; enerji, yargı ve temel haklar, adalet-özgürlük ve güvenlik, eğitim ve kültür, dış, güvenlik ve savunma politikası.

Buna karşın yine öğreniyoruz ki 17-18 Aralık’ta Brüksel’de yapılacak AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’nin sonuç bildirisi taslağı, sürecin tereyağından kıl çeker gibi ilerlemeyeceğini gösteriyor.

Taslakta, Türkiye’nin özellikle hukukun üstünlüğü ve temel haklarla ilgili ana eksikleri acilen gidermesi gerektiğinin altı çiziliyor.

Haberin Devamı

Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına zarar verilmesi, ifade ve toplanma özgürlüğü konularında, “belirgin gerileme” ifadesi kullanılarak, bunun geri çevrilmesinin zorunluluğu da vurgulanıyor.

Çözüm sürecine ayrı bir yer ayrılarak, terörist şiddete son verilmesi, Kürt sorununa kalıcı bir siyasi çözüm bulunması amacıyla tüm taraflara barış görüşmelerine kaldığı yerden devam etmeleri çağrısında da bulunuluyor.

Taslaktaki ifadeler, sonuç metnine nasıl yansıyacak bunu önümüzdeki günlerde göreceğiz.

Kesin olan şu ki Suriye odaklı gelişmeler nedeniyle birbirine yaklaşan Ankara ve Brüksel hattında gri alan çok.


Üç başlık

Türkiye’deki manzara, olmazsa olmazların üç başlıkta sıralandığını gösteriyor:

- Yargının bağımsızlığı.

- İfade ve basın özgürlüğünü de kapsayan demokratikleşme reformları.

- Buzdolabına kaldırılan çözüm sürecinin geleceği.

Aslında hükümet programında bu fotoğrafın komplekssiz bir üslupla çekildiğini görüyoruz.

Birbiriyle iç içe geçmiş bu üç başlığa dönük yasal, anayasal ve idari bazı adımların atılacağına kuşku yok.

Haberin Devamı

Buradaki temel mesele reformcu anlayışın uygulamaya eksiksiz yansıtılması.

Önümüzde çok taze iki örnek var.

Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin öldürülmesi ve istisna olması gereken tutuklu yargılamanın sıradan bir uygulamaya dönüşmüş olmasına ilişkin son tartışma.

Elçi’nin öldürülmesinden bu yana faili meçhul cinayetler ve şiddet ortamının yol açtığı hak ihlalleri yeniden gündemde.

Belli ki Elçi’yi kimin vurduğunun net olarak aydınlatılamayacağına yönelik bir kuşku söz konusu.

Bu nedenle hiçbir şüpheye yer bırakmayacak biçimde cinayetin aydınlatılması Elçi’nin faillerinin bulunmasından öte bir anlam taşıyor.

Ve bunun daha fazla gecikmeden yapılması gerekiyor.

Başbakan Davutoğlu’nun dün AB meselesine ilişkin açıklamalarını dinlerken Tahir Elçi ile birlikte aklıma gelen ikinci isim Cumhuriyet gazetesi Ankara Temsilcisi Erdem Gül oldu.

Grup toplantıları nedeniyle Meclis’e gelen Ankara temsilcileri arasında mutlaka Erdem de olurdu.

Bizzat Başbakan Davutoğlu’ndan gelen, “Tutuksuz yargılanabilirler” sözünü tekrar hatırladım.

AB ile ilişkilerde ılımanlaşan iklimin hüküm sürmesinin yolu zihniyetin değişmesi ve uygulamadaki aksaklıkları kararlılıkla dönüştürmekten geçiyor.

AB yolunda kararlıysak, bunu kanıtlamak için de Batı’nın önyargılara dayalı algı sorununun üstesinden gelmek için de fırsat çok.