El Kaide, New York’ta İkiz Kuleler’i vurduğundan beri Ankara’daki elçilikler bölgesi de terör saldırılarına karşı “kırmızı alarm” düzenine geçmişti.
Sokak boyunca uzanan ABD elçilik binasının duvarı ve kaldırımları boydan boya tel örgüler ve barikatlarla örülmüştü. Elçiliğin sınırları adeta çelik duvarlarla kaplanmıştı.
Bir bakıma ABD, bir çok başkentinde olduğu gibi Ankara’da da öncelikle “bomba yüklü araçla” saldırıya karşı teyakkuzdaydı. İlk düşman da “radikal dinci” bir örgüt olabilirdi.
ABD yetkililer kentin tam ortasında, önü Atatürk Bulvarı’na arkası Paris Caddesi’ne bakan elçilik binasını, daha güvenli olacağı düşüncesiyle kent dışına taşımak için harekete de geçmişti. Yeni elçilik binasının inşaatı bitmeden olan oldu ve canlı bomba elçlilik kapısından girer girmez düğmeye basarak, kendini patlattı.
ABD Büyükelçiliği, yıllardır terörle boğuşan ve bölgedeki kaosta barışı arayan Ankara’da terör saldırısından kurtulamadı.
Saldırı, ABD toprağı sayılan elçilik binasının hemen girişinde gerçekleşmiş olsa da, bölgedeki gelişmeler karşısında aynı cephede yer alan Ankara ve Washignton’u terörün ortak hedefi haline getirmişti.
Yükselen Ankara hedefte
Ankara, bir yandan yıllardır terörle boğuşurken, bir yandan İmralı’da Abdullah Öcalan’la masaya oturmak dahil ülkede barışı kurmaya çalışırken, diğer yandan da Arap Baharı’yla alt-üst olan bölgede öne çıkan etkisiyle gizli servislerin, PKK, DHKP-C, El Kaide gibi terör örgütlerinin hedefinde.
Arap Baharı’nın son durağı gibi görünen Suriye’de olayların patlak vermesiyle birlikte sadece yabancı diplomatların değil, gizli servis elemanlarının, terör örgütlerine mensup keşif ekiplerinin yakın takibe aldıkları başkentlerin başında Ankara geliyordu.
Terörle mücadele sürecinde güvenlik güçleri, PKK’nın patlayıcı ve uyuşturucu trafiğine ağır darbeler indirirken, diğer yandan zaman zaman bu örgütün taşeronluğunu yapan yasadışı terör örgütlerine ilişkin geniş çaplı operasyonlar da yürüttü.
Öte yandan Türkiye’deki El Kaide hücrelerini ortaya çıkardığı gibi Suriye’de aldığı tutumla bazen Şam’ın, bazen Tahran’ın tehditlerine maruz kaldı.
Oslo’dan sonra İmralı’da Öcalan’la görüşmeleri başlatan, Ahmet Türk ve Ayla Akat’ı Ada’ya gönderen Ankara, PKK’nın eylemleri ve Suriye ağırlıklı kaotik ortam devam ederken, barış arayışlarını ıslarla sürdürdü. Bu süreçte uluslararası terör ve onun kullanabileceği Türkiye için örgütlerin daha çok hedefi oldu.
Bir taşla iki kuş
Bölgede etkisini artıran ve ABD ile işbirliği içinde Suriye’deki gelişmelerde tutum alan, sınırlarına Patriot yerleştirdiği için Suriye ve İran’ın tehditlerine muhatap olan Ankara’yı, ülkede ve bölgede barış ararken zaten zorlu günler bekliyordu.
Arap Baharı’nın yarattığı rejim değişikliği rüzgarına direnmeye çalışan bölgedeki totaliter yönetimlerin Türkiye’ye terörle mukabele etmeye çalıştıkları bilinen bir sır. Ankara’yı terörle istikrarsız hale getirmek Türkiye’ye karşı iyi niyet beslemeyen bazı bölge başkentlerinin öncelikli hedefleri arasında.
Bu, çok sorunlu kavşakta Türkiye huzuru ararken, nereden geleceği kestirilemeyen bir terör faaliyetinin hedefleri arasında yer alıyor. Bu nedenle ki dün saldırının gerçekleşmesinden kısa bir süre sonra faillerin başında DHKP-C’nin olabileceğini zaten söyleniyordu. Nitekim çok geçmeden canlı bombanın DHKP-C üyesi Ecevit Şanlı olduğu açıklandı.
Saldırının zamanlaması da önemli. Saldırı, geçtiğimiz haftalarda, DHKP-C’nin yan kuruluşlarını da kapsayacak genişlikteki gözaltı operasyonlarının dumanı tüterken gerçekleşti. “Örgütün eylem kapasitesi büyük ölçüde daraldı” değerlendirmelerinin hemen ardına denk geldi.
Fail kim olursa olsun, ABD Büyükelçiliği’ne saldıran terör hem Washington’u hem Ankara’yı rahatsız ederek bir taşla iki kuş vurmayı hedefledi.