DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk ile BDP Batman Milletvekili Ayla Akat’ın İmralı’yı ziyaretiyle birlikte, Kürt sorununun çözümünde yeni bir sayfa açıldı.
Görüşmenin ortaya çıkmasından itibaren her ne kadar taraflar ihtiyatlı bir iyimserlik sergileseler de, Türkiye’nin en öncelikli sorunu olan bu konuda yeni bir döneme girdik.
Ve yine, “Bizim ülkemizin koşulları farklı” dense de bunun adı tıpkı İRA, ETA örneklerinde olduğu gibi “Barış görüşmeleridir.” Yani, şiddeti durdurmak için şiddet emrini verenle masaya oturmaktır.
Bize ulaşan bilgiler, 2 saati bulmayan bu kritik görüşmenin alt yapısının uzun süredir hazırlandığını gösteriyor. MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın İmralı ile son dönemde çok sık görüştüğü biliniyor. Türk ve Akat’ın İmralı’ya gidişine kadar geçen sürecin hazırlanmasında Fidan’ın merkezde olduğu ancak siyaset kurumunun da kimi aktörlerle devrede yer aldığı bir dönem geçirildiği belirtiliyor. BDP’lilerin son iki haftadır, dışarıya ortalığı bulandıracak tek bir mesaj vermemeleri de bundan.
Yine, Kürt siyasetinde “partiler üstü” bir konumda nitelendirilebilecek isimlerden biri olan Ahmet Türk’ün İmralı’ya gitmeden önce hükümet ve AK Parti kanadıyla bir seri görüşme yaptığı da kaydediliyor.
Bu nedenle Türk’ün, Abdullah Öcalan’la görüşmeye giderken, bu kez sonuç almaya dönük bir girişimin aktörlerinden biri olacağını düşündüğünü söyleyebiliriz.
Bu nedenledir ki, Türk, görüşmeden sonra BDP’lilerle sıcağı sıcağına yaptığı değerlendirmede, “Bu sefer iyimser ve umutluyum” demiş. Hükümet kanadını çözüm konusunda ciddi ve kararlı bulduğunu söylerken, Öcalan için de “yapıcıydı” nitelemesinde bulunmuş.
Üç ayaklı strateji
BDP’lilerin İmralı görüşmesinin ardından yansıyan talepler ve çizilen yol haritasına gelince... Sürecin, üç ayak üzerinde şekillenmesinin planlandığını söyleyebiliriz.
Bunlardan birincisini, İmralı ile sürdürülecek olan görüşmeler oluşturacak. MİT üzerinden yürüyecek bu süreçte, bir yandan Öcalan’ın mesajları, örgüte, Kandil’e taşınacak bir yandan da bu çağrıların Kandil’deki farklı kanatlar üzerindeki etkisi ölçülecek.
Sürecin İmralı ile görüşmeler ayağında, devreye gerekirse BDP’li heyet yeniden sokulabilecek. Bu durumda, İmralı’ya gidiş izni verilecek isimlerin yine Türk ve Akat olacağı belirtiliyor.
Bu sürecin, Öcalan’ın akrabalarının yanı sıra avukatlarıyla yeniden düzenli olarak görüşmesine olanak verilmesine dönüşebileceği kaydediliyor. Sürecin eşzamanlı ikinci ayağının merkezi ise TBMM olacak. Çünkü, PKK’nın silah bırakmasını sağlayacak gelişmelerin büyük bölümü yasal, bir bölümü de anayasal değişiklikler gerektiriyor.
Değişikliklerin başında, KCK’lı yüzlerce tutuklunun salıverilmesini sağlayacak olan ve ‘terör suçlarında şiddet kriterini’ getiren düzenlemenin yer alması bekleniyor. TCK ve Terörle Mücadele Kanunu’nda terör tanımı ve örgüt üyeliği gibi maddelerde değişiklik planlanıyor.
Bu çerçevede, Siyasi Partiler Yasası’na dönük kritik bazı düzenlemeler de gündemde. Seçim barajı ve Meclis’te temsil edilen tüm partilere Hazine yardımı yapılması karşı tarafın talepleri arasında yer alıyor. Meclis’te, BDP’nin uzun süredir istediği bir Hakikatler Komisyonu’nun kurularak, bölgede dokunulmayan faili meçhullere dönük çalışma yapılması da bir iyi niyet adımı olarak nitelendiriliyor.
Meclis ayağında, ‘yeni anayasa’ en kritik noktalardan biri. Vatandaşlık tanımında Kürtleri memnun edecek bir ifadelendirme büyük önem taşıyacak. Sürecin 3. ayağına ise daha çok PR çalışması diyebiliriz. Bu çerçevede; İmralı odaklı görüşmelere karşı oluşabilecek tepki devlet aklında doğru süzülecek. Hem muhalefet hem de kamuoyu doğru bilgilendirilecek. Muhalefetin desteğinin önemi her fırsatta vurgulanacak.
Bu noktada, hem hükümet yetkililerinin hem de BDP kanadından isimlerin üslupları da büyük önem taşıyor. Süreci sabote etmeye, kara propagandaya dönük söylemlerden özellikle uzak durulması gerekecek.
“Yol temizliği”
Bu stratejinin örgütün silah bırakmasına evrilip evrilmeyeceği ya da ne zaman evrileceğini zaman gösterecek. Ancak bize yansıyan bilgiler, öncelikle İmralı’dan yeniden ‘eylemsizlik’ çağrısı gelebileceğini gösteriyor. Çok kayıp verdiği bir yılın ardından zaten kış üslenmesine geçen örgüte dönük bu çağrı başlangıç adımı olarak nitelendirilebilir. Hükümet kaynakları, süreci 3 ay, 6 ay, 1 yıl gibi bir takvime bağlamanın doğru olmadığını, silah bıraktırmadan önceki en önemli aşamanın örgüt mensuplarının sınır dışına çekilmesini sağlamak olduğunu belirtiyorlar.
Silah bıraktırma hedefine giderken atılacak adımlar, aynı zamanda dağa çıkışı engelleyecek adımlar olacak. Öcalan’ın, söz konusu görüşmede bu süreci bir “yol temizliğine” benzettiği belirtiliyor. PKK liderinin, “Bu süreçte şiddet kesinlikle durmalı. Karşılıklı olarak tek damla kan akmamalı” dediği kaydediliyor.
Cephenin karşı tarafı, devletten, hükümetten “güven artırıcı” bazı adımlar bekliyor. Geçmiş deneyimler hatırlatılıyor. Ancak, örgütün final yılı olarak nitelendirdiği geçtiğimiz yılda yediği ağır darbeleri, KCK yapılanmasına dönük operasyonlarla birlikte şehirlerde can damarlarının nasıl koparıldığını gözönüne aldığımızda, bunun bir “al-ver” süreci olamayacağı da açık.
Sakık: Güven bunalımı aşılmalı
Dün sohbet ettiğim BDP’li Sırrı Sakık da, “güven” sorununa dikkati çekenlerden. Sakık, “Geçmişte, bu tür girişimler oldu. Bu dönemlerden geçtik ancak silahlı, silahsız gelenlerin hepsi ağır cezalar aldılar. Bu süreçlerde devletle güven ilişkisi hep koparıldı. Sabotajlar yapıldı. 400-500 gerilla öldürüldü. Önce güven bunalımını aşmalıyız. Ve bu sefer heba etmemeliyiz.
Öcalan’dan söz ederken ‘enstrüman’ diyerek bir noktaya varmak kolay değil. Emir kipleriyle, aşağılamalarla bir noktaya varmak mümkün değil. Herkes dilini düzeltecek. İmralı’da böyle görüşmenin olması bile olumlu bir adımdır, ciddi bir gelişmedir” diyor.