Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, çözüm süreci yolculuğuna CHP’nin de katılmasına dönük çağrısını yineledi.

“CHP’nin katılımı müzakerenin çok taraflı yürümesini ve şeffaflaşmasını sağlar. Sürece eleştirilerini sağlıklı bir şekilde yapar. CHP’nin sürece iki şekilde dahil olabilme olanağı var; milletvekili heyeti göndererek ya da İzleme Kurulu’na katılarak” dedi.

Hükümet kanadından CHP’ye dönük benzer çağrılar yapılmayalı epey oluyor.

Demirtaş ve arkadaşları ise “reddedilecek olmanın dayanılmaz hafifliğiyle” bu çağrıyı çeşitli vesilelerle dile getiriyorlar.

CHP açısından baktığımızda ise çözüm süreci çekilen halaya ortasından kaynak yapılabilecek bir oyun olmadığı gibi, “Bitirmek istemediğin işe başlama” deyiminin tam karşılığını bulduğu, çok zorlu bir süreç.

Son dönemde kamuoyuna yansıyan kimi araştırmalara göre, CHP seçmeninin çözüm sürecine desteği yüzde 30’u zar zor buluyor.

Sürece inanç ise yüzde 25’i bile bulmuyor.

Seçmendeki bu dağılımın yönetim katında hangi oranlarda karşılık bulduğu tartışılabilir ancak mevcut CHP yönetiminin 2015 seçimleri için geri sayım başlarken Kürt meselesinde çok ciddi bir sınavdan geçtiğine kuşku yok.

Aslında haksızlık etmemek gerekiyor.

SHP çizgisinden bu yana CHP mahallesinde Kürt sorunu konusunda Güneydoğu raporu adı altında iki kapsamlı rapor hazırlandı.

Bunun yanı sıra, demokratikleşme ve insan hakları konulu iki rapor daha var.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da katıldığı, Van’da 2011 Şubat’ında gerçekleştirilen Kürt Sorunu Çalıştayı da dikkat çekici bir platformdu.

Kılıçdaroğlu, çözüm önerilerini revize ederek defalarca yineledi.

Malum, bu öneriler yüzde 10 seçim barajının kaldırılmasından Diyarbakır’a cezaevi yerine demokrasi müzesi yapılmasına kadar geniş bir yelpazede sıralanıyor.

CHP liderinin, “Bizim katılımımızla bugüne kadar yapılamayan hangi iş yapılacaktır?” diye zaman zaman sorduğu soruyu da hatırlatmakta fayda var.

Bütün bunlara rağmen “Süreç başarıyla sonuçlanacaksa CHP’ye niye ihtiyaç var?” sorusu bir yandan da büyük bir tuzağa yakalanma olasılığını ifade ediyor.

Sürecin yürütülüş biçimine itiraz etmek, Meclis’in yeterince devrede olmadığını, altından kalkılamayacak sözler verildiğini savunmak sorumlu bir muhalefet anlayışının gereği olarak kabul görebilir.

Ancak, Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük probleminin çözümünde sahanın en dışında olmakta ısrar etmek, üstelik süreç bu kadar olgunlaşmışken; yapılan hataları düzeltmekte, bunlara ilişkin kamuoyu oluşturmakta ne ölçüde yarar sağlayacaktır? Örneğin; İzleme Kurulu’nun oluşumuna CHP’nin bir katkı vermesinin mümkün olmadığının daha ilk günden ilan edilmesi, sürecin yeni bir aşamaya evrildiği eşikte ana muhalefetin aynı noktada durduğunu gösteriyor. CHP liderinin siyasetteki geleceği açısından da kritik bir öneme sahip olan yaklaşan genel seçimlerde, miting meydanlarındaki en önemli gündem maddelerinden biri kuşkusuz çözüm süreci olacak.

Kılıçdaroğlu; yolsuzluklar, otoriterleşme ve hukuk devleti başlıkları üzerinden yürüttüğü muhalefetini sürdürürken, çözüm süreci bir şekilde eteklerinden çekecek.

Ak Parti hükümeti, süreci seçimlere kadar büyük bir yol kazasına fırsat vermeden ilerletmeyi başarırsa, “Süreç başarılıysa CHP’ye niye ihtiyaç var?” sorusu hükmünü yitirecek.

CHP’nin haziran yaklaşırken depara ihtiyacı olduğu kesin.

Çözüm sürecinde “İstemezük” hattına yakınlık; klasik seçmen çemberinin dışına taşmak zorunda olan CHP için hedeflediği oyu getirecek mi hep birlikte göreceğiz.

Bugün Diyarbakır’da temaslarda bulunacak olan Kılıçdaroğlu’nun vereceği ve alacağı mesajlar bu açıdan önem taşıyor.