Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ak Parti İl Kongreleri, Başbakan Ahmet Davutoğlu için, Erdoğan ve aurası altındaki parti teşkilatıyla tanışmak ve 2015 seçimi öncesi sahadakiyle buluşmak, bir yandan da yeni Başbakan’ı göstermek gibi iki önemli işlev taşıyor.
Bu nedenledir ki Davutoğlu, kongrelerdeki ve bu vesileyle yaptığı il ziyaretlerindeki atmosferi çok önemsiyor.
Dünkü Ankara İl Kongresi de bunlardan biriydi.
Arena’da düzenlenen kongrenin sembolik anlamı da epey yüklüydü.
Davutoğlu’nun Genel Başkan seçildiği, Erdoğan sonrasının restorasyon adımlarını duyurduğu platform burasıydı.

İki parametre
Dün Başbakan’ın salona girişini ve yaptığı konuşmayı izlerken, 28 Ağustos’tan bu yana geçen 116 günün Davutoğlu için nasıl bir performansı işaretlediğini düşündüm.
İşi iki nedenle çok zordu.
Birincisi, gündemi nedeniyle çok yakıcı bir dönemde Genel Başkanlık ve Başbakanlık görevini üstlenmişti ki bunun iki parametresi var:
- 17-25 Aralık operasyonlarının estirdiği rüzgârı mümkün olduğunca tersine çevirmek ve yarattığı tahribatın ilk seçimde Genel Başkanı olduğu partinin oy oranını negatif manada etkilemesini önleyebilmek.
- Ve tabii ki, vaat ettiği restorasyon silsilesinin can damarı olarak kabul edilmesi gereken çözüm sürecini seçim öncesinde büyük bir kazaya uğramadan bir noktaya taşıyabilmek.
Davutoğlu’nun işini zorlaştıran ikinci unsur ise Genel Başkan ve Başbakan sıfatlarının üzerinde, bir hareketin lideri olarak kök salan ve liderliği tartışılmaz olan Tayyip Erdoğan gibi bir ismin ardından Başbakanlık koltuğuna oturmasıydı.

İşe odaklı
İsmi üzerinde önyargısı olmayan, Başbakanlığı’nı bir fırsata dönüştürmesini dileyenler açısından Davutoğlu’ndan ilk beklenti, toplumda çok derin bir fay hattı oluşturan kutuplaşma ve uzlaşamama sorunsalını izale edebilecek bir portre çizmesiydi.
İktidar partisinin Genel Başkanı ve Başbakan’dan kendi mahallesinin beklentisi ise beş başlıkla toplanabilir:
- Partiyi salimen genel seçime götürme ve en azından yüzde 50’yi koruma.
- Parti ve hükümet içi otoriteyi sağlama.
- Cumhurbaşkanı Erdoğan’la sistemi akamete uğratmayacak uyumda bir ilişki.
- Ekonomide dengelerin bozulmasına izin vermeme.
- Devlete paralel yapılanmalarla mücadelede bir gedik açılmaması için azami dikkat sarfetme.
Davutoğlu’nun bu beklentileri ne ölçüde karşıladığı ya da karşılayacağı konusunda 116 günde hüküm vermek doğru olmaz.
Ancak, 2015 genel seçimine dönük beklenti dışındaki maddelerde şu ana kadar vazoyu çatlatmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bir yandan da geride bıraktığımız 4 aydan yansıyanlara bakarak bundan sonrasının nasıl olacağı konusunda fikir yürütebiliriz.
Başbakan Davutoğlu’nun, genel olarak muhalefetle, özelde CHP ile ilişkilerde Erdoğan dönemindeki tansiyonu yansıtmadığı ortada. Polemikçilikten çok ‘saldırıya karşı somut verilerle savunma’ gibi bir taktik izlediğini gözlemliyoruz. Gerilimi esas alan bir portre çizmediği kesin.
Nefes almadan çalışan, işe odaklı bir Başbakan mesaisinde. Bu yönünü, devlet aygıtını bütün dişlileriyle tanımaya çalışırken de, teşkilatla yakınlaşmaya gayret ederken de görüyoruz.

Destekçisi Erdoğan
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilişkisini, ‘hareketin liderinin bıraktığı yerden ama kendi tarzıyla devam etme’ şablonuna oturtmaya çalıştığı anlaşılıyor. Bunu, daha ilk günlerde kabinenin ve parti yönetiminin oluşumundaki tercihlerinden de görmüştük.
Hükümet ve parti içi bütünlüğün korunmasına özen gösteren bir yaklaşım sergilerken, ‘herkes işini yapsın ve iyi yapsın’ noktasından hareket ettiği görülüyor.
Davutoğlu açısından 2015 Haziran’ındaki genel seçimin siyasi kariyerinin en kritik dönemeçlerinden biri olacağı kesin.
Bu yolculukta en büyük destekçisi kuşkusuz Erdoğan olacak.
Bu nedenle dün Ak Parti Ankara İl Kongresi’nde yaptığı konuşmanın ‘yeni anayasa’yla ilgili bölümü çok önemliydi.
Davutoğlu’nun başında olduğu Ak Parti, yeni bir anayasayı yapabilecek çoğunluğu sandıktan çıkarabilecek mi?
Türkiye nasıl bir yeni anayasaya sahip olacak?
Ve yeni anayasanın dizayn edeceği yeni siyasal sistemde roller nasıl dağılacak?