Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Anayasa Mahkemesi’nin önceki gün, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ hakkında verdiği karar kamu vicdanınca alkışlandı.
Oysa ki Yüksek Mahkeme, olağan yargı yetkilerini elinde toplayan herhangi bir mahkemenin yapabileceği basit bir yoruma işaret etmekle yetindi.
Neyse ki Anayasa Mahkemesi var. Parlamentonun kurtaramadığı tutuklu milletvekillerinin özgürlüklerine kavuşmasını sağladıktan sonra Başbuğ için de tahliye kapısını açtı.
Derin bir hukuk bilgisi olmayan herhangi birisi bile Başbuğ’un hakkının ihlal edildiğini söyleyebilirdi aslında.
Hakkında karar verilen bir sanıkla ilgili gerekçeli kararın tam 7 ay kaleme alınamaması, bu nedenle o sanığın tahliye talebinde bulunamaması ve dosyasının Yargıtay’a da gönderilmemesi herhalde olağan karşılanamazdı.
Sonuçta Başbuğ için tahliye yolu böylece açılmış oldu.
Bazen bir doğru, yanlış giden birçok şeyin açığa çıkmasını da sağlayabiliyor.
Dün kamuoyu Başbuğ’un tahliye haberini beklediği saatlerde, bir başka isim özgürlüğüne kavuştu:
Hrant Dink cinayetinin azmettiricisi Erhan Tuncel.
Tahliye gerekçesi ise Anayasa Mahkemesi’nin Başbuğ hakkındaki kararı verdiği saatlerde Cumhurbaşkanı’nca onanan, yıllardır ısrarla yaşama geçirilmesi istenen bir düzenlemeydi.
Uzun tutukluluk süresini örgütlü suçlarda 10 yıldan 5 yıla indiren, özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasını düzenleyen kanun.
Ortada iki doğru var.
Biri, azami tutukluluk süresinin 5 yıla indirilmesi, diğeri Anayasa Mahkemesi’nin Başbuğ kararı.
Ve bu iki doğrunun açığa çıkarttığı dört yanlış:
Yıllardır karara bağlanamayan Hrant Dink cinayeti davası gibi, tetikçinin belli olduğu, perde arkasındakilerin açığa çıkartılamadığı davalar.
Özel yetkili mahkemelerdeki en basit davanın bile 3-4 yıldan önce bitirilemeyişi.
Gazetecilerle, cinayet işleyenlerin aynı davada yargılanmasına yol açan iddianameler.
Aslında kaçma imkanı olmadığı net biçimde bilinen isimlerin bile tahliye edilmemesi.
Hrant Dink davasının yıllardır bitirilememesi, dün Erhan Tuncel’in azami tutukluluk süresinin 5 yıla indirilmesinden ilk yararlanan isim olmasını sağladı.
Hemen ardından, sırada Malatya’daki Zirve katliamı davasının tetikçi sanıklarının olduğu haberleri geldi.
Kamuoyu, gazetecilerin, yazarların tahliyesini beklerken, yargının yapısal sorunlarının sonuçları, olumlu bir adım atıldığında hemen karşımıza çıktı.
Anayasa Mahkemesi kararının ise bir yandan Başbuğ’un tahliyesi için kapı aralarken, diğer yandan Ergenekon davasının diğer sanıklarıyla birlikte yargılanan Danıştay suikastinin tetikçisi Alparslan Arslan için de aynı kapıyı araladığı anlaşıldı.
Başbuğ’un dünkü tahliyesinin, aynı durumda olan Ergenekon davasının sanıkları için emsal oluşturması yüksek ihtimal. Ancak bu durumda, mahkemeleri zor bir denklem bekliyor.
Çünkü sanıklar arasında gazeteci, yazar ve komutanlar da var; Danıştay tetikçisi Arslan ve Cumhuriyet gazetesine bomba atan isimler de.
Ve Anayasa Mahkemesi’nin işaret ettiği hukuki durum tümü için geçerli.
Çok garip bir ülke Türkiye.
Öyle bir ülke ki demokratikleşme için atılan adımlardan önce bunu en son hak edenler yararlanıyor.