Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Gezi Parkı protestolarının Ankara ayağında, polis kurşunuyla yaşamını yitiren Ethem Sarısülük’ün ölümüne ilişkin davanın ilk duruşması, Türkiye tipi olgulara yeni bir halka ekledi.
Duruşmanın daha başında, Sarısülük ailesi ve avukatlarını salonda onlarca sivil giyimli polis karşıladı. Salona girildiğinde, sanık polis Ahmet Ş.’nin, meslektaşlarınca koruma altına alındığı, arka sıralara yine sivil giyimli polislerin oturtulduğu görüldü.
Bu mesleki dayanışma, salonda öyle bir görüntüye yol açtı ki, Sarısülük ailesinin avukatları, aileye ve kendilerine bile oturacak yer kalmadığını, salona girmekte zorlandıklarını mahkeme heyetine bildirmek zorunda bırakıldı.
Aileyi ve avukatları bekleyen asıl sürpriz ise sanığın görüntüsüydü. Polis Ahmet Ş., Ahmet Ş. olduğu bile anlaşılmayacak bir görüntüde, arkadaşlarının sağladığı güvenlik arasında oturuyordu.
Başında peruk, gözünde kalın çerçeveli gözlük vardı ve bıyıklıydı.
Malum davaların seyrini değiştiren ifadeler nedeniyle gizli tanıkların çokça tartışma konusu olduğu ülkemizde artık gizli sanıklarla karşı karşıyayız.
“Gizlenme ihtiyacı duyan sanık polis” de diyebiliriz.

Yasal ve etik mi?
Bu durum ne kadar normal?
Güvenlik güçlerine ve mahkeme heyetine sorarsanız, sanığın can güvenliği nedeniyle bu şekilde tanınmaz hale gelmesi gerekli.
Birçok hukukçuya göre ise, bu durum ne etik ne de yasal açıdan kabul edilebilir değil.
Hukukçular, Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre sanığın kimliğinin duruşmada tespit edilmesinin, isim ve soyisim tekrarlanmasından ibaret olmadığını, sanığın gerçekten duruşmadaki kişi olduğunun tespit edilmesi anlamını da taşıdığını savunuyor.
Sarısülük ailesinin avukatları da gizlendiği için sanık polis hakkında ayrıca suç duyurusunda bulunmaya hazırlanıyor. Buna olanak sağladığı için mahkemeye heyeti hakkında da başvuru yapılması sürpriz olmayacak.
Mahkeme heyetine ne gerekçe söylendiğini ve mahkemenin ne gerekçeyle izin verdiğini henüz bilmiyoruz.
Ancak gerekçe ne olursa olsun hem sanık polis memuru hem de Sarısülük adına hak arayanlar açısından çok düşündürücü bir tabloyla karşı karşıyayız.

Adalete olan inanç
Sarısülük ailesi açısından bakacak olursak, çocuklarının ölümünden sonra tutuklanmasına bile gerek görülmeyen polis memuru, yargılanacağı duruşmaya tam bir devlet korumasında geliyor.
Polisin yüzünün saklandığı bir ortamda, hesap soran değil, neredeyse güvenilmez ve hesap sorulması gereken bir pozisyonda kalıyorlar. Böyle bir ortamda adalete nasıl güvenebileceklerini de yüksek sesle dillendiriyorlar.
Sanık polis Ahmet Ş. açısından değerlendirildiğinde de durum parlak değil.
Öfkeli ailenin ve olası diğer hasımlarının yargının kararıyla yetinmeyeceğini, kendisini hedef alabileceklerini düşünüyor.
Bir polis memuru olarak, zaten bir koruma zırhına sahip bulunmasına rağmen mahkeme salonunda bile yüzünü bin bir türlü yolla gizlemeye çalışıyor. Bir insan olarak her türlü ihtimali hesaba katıyor. Birçok nedenle deşifre olmak istemiyor.
Önceki gün Sarısülük davasının ilk duruşmasından yansıyan görüntüler, Türkiye’de dümdüz, sapsade bir adalete olan inancın yerleşmesi için daha çok zaman geçeceğini gösteriyor.
O nedenledir ki, bundan sonra her olaya Gezi’den bakılsa bile, Sarısülük davasına Gezi penceresinden bakmamak gerekiyor.
Çünkü; en Gezi’ci de, en anti Gezi’ci de olsanız bu ve benzer davalarda aranan adalet, artık geride kaldığı savunulan bıyıklı devletten ne kadar hesap sorulabileceğini ifade ediyor.