Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı çileden çıkaran konuşmasının ardından yapılan tartışmalarda muhalefet eksikliği konusu tekrar işlenir oldu.
Bu ülkede muhalefet ihtiyacı nedeniyle bu konuşmalar yapılıyormuş.
CHP, ana muhalefet olarak bir türlü gösteremediği performansla bu ihtiyacı sürekli körüklüyormuş.
Kemal Kılıçdaroğlu o koltuğu bir türlü dolduramadığı için oluyormuş bütün bunlar.
Askeri vesayetten yakasını askeri vesayet kadar kafa göz yararak kurtaran, hukuksal vesayetin üstesinden yeni bir hukuk tanımıyla gelmeye çalışan Türkiye’nin tek problemi CHP’ymiş...
CHP’nin muhalefet boşluğunu bir türlü dolduramadığı, sağ iktidarlarla mücadelede on yıllardır rüşdünü ispat edemediği, kendisiyle uğraşmaktan hasmına vakit kalmadığı yolundaki eleştirilerde haklılık payı olduğunda kuşku yok.
Partinin bir transformasyona ihtiyacı olduğu, örgütsel sorunlar yaşadığı, kritik eşiklerde halkla iletişimde eksik ve geç kaldığı doğrudur.
Bu köşede de CHP’ye dönük benzer eleştiriler zaman zaman yer aldı.
Ancak, siyaset sahnesinden gelmeyen can yakan her eleştiri için, önce bir komplo teorisi inşa edip ardından da “Muhalefet boşluğu var, ondan bu sesler çıkıyor” demek de artık inandırıcı olmuyor.
Sürekli dem vurulan algı operasyonunun bir başka versiyonunu akla getiriyor.
Demokrasisi kökleşmiş, sistemi tıkır tıkır işleyen, muhalefet etme kanalları sonuna kadar açık, eleştiri hakkı herkes için eşit, özgürlükçü anlayış kılcal damarlarına kadar nüfuz etmiş, korkmadan konuşulan bir ülkede bu tartışmanın yalın bir zemini olabilir.
Peki, bizde durum böyle mi?
Mesela, yüz binlerce insanın sokaklara döküldüğü Gezi Parkı protestoları sadece ana muhalefet ihtiyacından mı oldu?
Stadyumlarda iki gol arasında atılan tezahüratlar, CHP’nin işini hakkıyla yapamamasından mı?
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ı konuşturan muhalefet boşluğu muydu?
Barolar Birliği Başkanı Feyzioğlu’nun konuşmasını birçok nedenden dolayı bu kategoriye koymayabiliriz.
O gün Danıştay töreninden yansıyan görüntüde onaylamadığımız, şaşırdığımız, tepki gösterdiğimiz ya da desteklediğimiz pek çok yön olabilir.
Ama eğri oturup doğru konuşalım.
Sorun demokrasi tanımında anlaşamamakta yatıyor.
CHP’yi eleştirelim. MHP’yi eleştirelim. Kendilerine çekidüzen vermelerini talep edelim. Muhalefetteki yapısal sorunların parlamenter sistemlerde yarattığı tıkanıklığı sürekli kayda geçirelim.
Önümüzde kritik bir üç ay olduğunu, siyasette taşların yerinden oynayacağı, bir dönemin kapanıp yeni bir dönemin açılacağını, bu sorumlulukla hareket etmek gerektiğini tekrarlayalım.
Ancak, demokrasiyi sadece sandık sonucunda arayan bir anlayışın, muhalefeti sandık sonucu dışında her yerde aramasının da enteresan bir durum olduğunu bilelim.
Aynı sorumluluğu başkalarına da hatırlatalım.