Atatürk’ün çalışma odası ve kütüphanesi.
Atatürk, “Ne dersiniz sayın profesör, yenisinin yapılması için bu binayı yıkmak mı lazım” diye sorar. Clemens Holzmeister cevap verir:
“Sayın ekselans, bunu nasıl düşünebilirsiniz? Bu ev sizin kurduğunuz Cumhuriyet’in doğum yeri.”
Öyle böyle bir doğum değildir sözü edilen doğum. Ev de öyle böyle bir ev değildir.
Sahi? Kaç dört duvara nasip olur ki destanlar yazılan bir bağımsızlık savaşının zaferi?
Kaç dört duvar; ümmeti millet, rejimi cumhuriyet ilan eder?
Kaç evdeki kaç masada ilmek ilmek işlenmiştir bir ülkenin tarihi?
Kaç evdeki kaç sandalyede, “Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz arkadaşlar” demiştir biri?
Ve kaç evde, milletinin en büyük sevdası olan öndere karşılıksız sevdayla ud çalmıştır birileri?
İşte böyle bir evdir Atatürk’ün kıyamadığı.
56 yıllık ömrünün 11 yılını geçirdiği; Kurtuluş Savaşı’nı kazanırken, Cumhuriyet’i ilan ederken, devrimlerini yaparken, bunları nasıl yaptığını Büyük Nutku’na yazarken adımlarının izini bıraktığı evdir.
Önceki gün ikinci kez girdim o evin kapısından. 1921’de başlayıp 1932’de biten bir zaman tüneliydi.
Bugün, bir 10 Kasım’da sizi de bu tünelde gezdireceğim.
Bazen yalnızlığının tek ortağı
Atatürk’ün hayatında en uzun süre yaşadığı evin kapısındayız. Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nün içindeki Müze Köşk’ün kapısı. 1921 Haziran’ından 1932 Haziran’ı da kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin 1. Cumhurbaşkanlığı Köşkü olacaktır burası.
Bin bir güçlükle dolu bir yolculuğun ardından 27 Aralık 1919’da Ankara’ya varır Gazi Paşa. O’nun gelişi ve 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi’nin açılmasıyla birlikte Ankara Milli Mücadele’nin merkezi olur. Çankaya’da, 1800’lerin sonunda inşa edilen, kendi halinde bir bağevini hediye eder Ankara halkı Atatürk’e. Atatürk de milli orduya. Artık Ordu Köşkü’dür adı. Üvey amcasının kızı Fikriye yapar ilk düzenlemeleri. Bir anda bu iddiasız yapı, milli mücadelenin karargâhına dönüşür.
Gazi Paşa, Kurtuluş Savaşı’nın zaferini burada kutlar. cumhuriyeti ilan edeceğini burada açıklar. Genç cumhuriyetin devrimlerini burada planlar. İki yıl süren evliliği bu çatı altında sona erer. Bazen yalnız kalmak isteyecek kadar kalabalıktır ev, bazen de yalnızlığının tek ortağı olacak kadar tenha.
Burada gördüğünüz her şey, Atatürk nasıl yaşadıysa aslına o kadar uygundur. Gezerken tek bir bilgilendirici levha görmezsiniz. Her an bir yerden Gazi Paşa’nın, Latife Hanım’ın, İsmet İnönü’nün, Fethi Bey’in, Fikriye Hanım’ın sesi gelecekmiş, bir köşeden biri çıkacakmış gibidir.
Elçi Kabul Salonu’nda Mısır Hıdiv’i Abbas Hilmi Paşa’nın hediyesi olan sedef kakma masa ve dolap bulunuyor.
Elçi Kabul Salonu’nda Atatürk’ün sedef kakma çalışma takımı ile dolabı buluyor. Ayrıca Atatürk’e ait başka bir çalışma masası da buraya konulmuş.
Köşk’ün sergi bölümünde Atatürk’e ait özel eşyalar sergileniyor.
Konuk Kabul Salonu’nun duvarları ve mobilyaları yeşil.
‘Yaşa Gazi’
Modern Türkiye’ye giden yolun taşlarının tek tek döşendiği bu odalar, sonunda sizi çok özel bir bölüme taşır.
Olabildiğince dingin bir ortamda hissedersiniz birden kendinizi. Duvarlar gülkurusu rengindedir. Mobilyalar o kadar sadedir ki, uçup gideceklermiş gibi gelir.
Bir duvarda Zübeyde Hanım’ın pek bilinmeyen bir fotoğrafını görürsünüz.
İki kapılı bir gardrop, onu tamamlayan dolap. Küçücük bir masaya iliştirilmiş sandalyeler.
İki tuvalet masası. Birinin üzerinde Atatürk’e ait losyon şişeleri. Diğerinin üzerinde saç fırçaları. Küçük bir paravan. İki yanındaki komodinlerin arasında bir yatak. Yatağın ayak ucunda siyah robdöşambrın serili olduğu bir divan.
Divanın ucunda o günlerde biryantin kokan yastık. Divanın altında epey yıpranmış siyah bir çift terlik.
Odaya bağlanan sade bir banyo. Duvarında asılı beyaz bir bornoz, bir havlu. Bir de 30 dakikaya ayarlı sauna saati.
Yatağın solundaki pencerenin önünde küçük bir koltuk.
Her sabah, yatağından kalkan Atatürk, o koltuğa bağdaş kurarak oturuyor. Önündeki sehpanın üzerinden bir sigara alıyor, yakıyor, kahvesi gelene kadar bahçedeki çam ağaçlarına bakarak düşünüyor.
Yatağının üzerinde Siirt hediyesi battaniye. Bir yanında “Yaşa” yazıyor, diğer yanında “Gazi.”
Yaşa Gazi...
Köşk’teki yemek salonundaki masaya Atatürk döneminde sayısız önemli konuk oturdu.
Savaşırken okumak
1923 yılında mimar Vedat Tek tarafından eklenen “Rüzgârlık” çıkar ilk olarak karşınıza. Ve Macar devletinin hediyesi muhteşem bir vestiyer takımı.
Burayı “Giriş Holü” izler. Bir zamanlar evin tek yaşam alanı olan bu holde neler yoktur ki? Atatürk ve İnönü’nün önünde poz verdiği Sivas dokuma kapı perdesi, Fikriye Hanım’ın zevkiyle yerleştirilmiş koltuk takımı...
Giriş holünün sağında “Konuk Kabul Salonu” bekler sizi. Nam-ı diğer “Yeşil Salon.”
Gazi Paşa’nın Kurtuluş Savaşı’nda ofis olarak kullandığı odadır burası. O dönemde kitaplarla doludur. Kitabın, Atatürk’ün hayatında ne demek olduğunu gösterir duvarlar o dönemde. Hakim renk yeşildir. Latife Hanım’ın, dönemin yüksek bürokratlarına, büyükelçi eşlerine verdiği ünlü çay davetlerinin mekânıdır.
Bu mütevazı evin, üzerine en çok titrenen bölümü “Radyo-Sigara Odası” ve “Yemek Salonu”dur.
Radyo-Sigara Odası’nda maroken koltuk takımının önünde, ısıtma tesisatı olmayan evin bu köşesini ısıtmak için konulmuş dev bir mangal vardır. Ünlü Çankaya sofralarından sonra sigara-kahve içilen, sohbet edilen bölümdür burası. Bir köşesinde, açıldığında yıldız şekline dönüşen, üzerinde Atatürk’ün tavlasının bulunduğu masayı görürsünüz.
“Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz”
Köşk’ün en heyecan verici yeridir bana göre Yemek Salonu. O ünlü masa ilk günkü gibi karşınızdadır. Çankaya sofrasında sağ başta Atatürk’ün her zaman oturduğu sandalye vardır. Bu masadaki her bir obje o günün heyecanını, kokusunu getirir bugüne. Üzerlerinde GMK ve KA işli peçeteler, tabaklar, çatal-kaşıklar ve kadehler zaman tünelinde çok gerilere götürür sizi. Her tabağın yanında küçük birer defter ve kurşun kalem görürsünüz. O günlerdeki gibi. Çünkü o sofra ziyafet sofrası değildir. Gazi Paşa’nın, 28 Ekim 1923 gecesinde, o masanın etrafında toplananlara, “Arkadaşlar yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz” dediği sofradır. Büyük Nutku’ndaki tarihi anın gerçekleştiği yerdir burası.
Kâh ağlanır bu sofrada, kâh gülünür. Ömer Adil’in, cepheden sadece eşyaları dönmüş eşi için ağlayan kadını resmettiği “Ağıt” tablosudur ağlatan. Bir köşede hüzünlü hüzünlü durur Fikriye’nin piyanosu. Duvardaki muhteşem saat, gümüş çay takımı, paçalardan çekiştiren Fox’un küçük adımları, Gazi Paşa’nın yemek servisini yönlendiren sesi. Hepsi kulaklarınıza değer geçer.
Istakadaki arma
Giriş holünün doğusunda, Elçi Kabul Salonu vardır. Mısır Hıdiv’i Abbas Hilmi Paşa’nın hediyesi olan sedef kakma masa ve dolap, üzerinde 2. Abdülhamit’e ait tuğralar yer alan muhteşem paravan süsler bu salonu.
Üst kata çıkılır çıkılmaz sağ tarafta Atatürk için çok özel bir mekana, Zübeyde Hanım’a tahsis edilmiş odaya ayak basarsınız. Çok ileri yaşlarında kullanabildiği için burada sadece 7 ay kalabilmiştir Zübeyde Hanım. Atatürk burayı dinlenme odası olarak kullanacaktır.
Üst kat hol ise Atatürk’ün gerçekten “dinlendiği” bölümdür. Tam ortasında Paris’ten getirtilen bilardo masası o günkü gibi durur. Soldaki ıstakanın üzerinde “GMK” armasını görürsünüz. Duvardaki skorbord 4-3’ü gösterir. Bir köşede bilardoya eşlik eden pikap, duvarda Gazi Paşa’nın sivil kıyafetli karakalem portresi.
Nutuk’u yazarken
Çalışma odası ise, Köşk’ün neredeyse tüm orijinalliğiyle korunan en önemli mekanıdır. Bu kütüphane odada, duvarlardaki sabit raflarda; Muhyiddin İbn Arabi’nin Füsüs-ul Hikem, Alexis de Tocqueville’nin De la Democratie en Amerique, A. Hilmi Ömer Budda’nın Dinler Tarihi kitaplarına Atatürk’ün el yazısıyla koyduğu notları görür gibi olursunuz. Akaju çalışma masası bir tarihin özetidir. Büyük Nutku bu masada yazmıştır Atatürk. Masanın üzerinde; ahşap işlemeli yazı takımı, mektup açacağı, stampa, kağıtlık, küçük Napolyon heykeli, teyyare bombasının biblosu ve bir kültablası vardır. Ejderha ayaklı sehpaya takılır gözünüz. Bu, Latife Hanım’ın anısını yaşatan, çeyizinden kalma tek parçadır.
1930 yılına gelindiğinde Atatürk için ek bir çalışma mekanı dekore eder Selahattin Refik.
Kapıdaki S ve R harfleri O’na işaret eder. Özgün bir artdeko üslup hakimdir bu modern odada. Yerde duran dev kutup ayısı postu dönemin Moskova Büyükelçisi Muhtar Bey’in Atatürk’e armağanıdır.
Üst kattaki holde Paris’ten getirtilen bilardo masası yer alıyor.
Fotoğraflar: Serdar Özsoy