Dün Beşte-pe’deki Cumhur-başkanlığı yerleşkesin-deydik.
Cumhurbaş-kanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri sahipleriyle buluştu.
Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nün verildiği son tören Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı döneminde Çankaya Köşkü’nde yapılmıştı.
“İki tören arasında ne fark vardı?” diye soracak olursanız, “Çok fark vardı” diye cevap veririm.
Gül döneminde Çankaya Köşkü’nde gerçekleştirilen törenlere daha protokoler, daha İngiliz tarzı ve çok daha statik bir atmosfer hâkim olurdu.
Dünkü tören ise “Erdoğan tarzıydı”.
Konferans salonu formundaki geniş salon tıka basa doluydu.
O kadar doluydu ki davetlilerin hatırı sayılır bir kısmı ayakta kaldığı için kapı ağzına yedek sandalyeler konuldu.
Hatta kimileri koltuk aralarında yere oturdu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile eşi Emine Erdoğan salona beraber, alkışlar arasında girdiler.
Gül çiftinin salona girişleri ve yerlerini alışları büyük bir sessizlik içinde olurdu.
Dün ise, yanından geçtiği herkesle tokalaşan, hal hatır soran bir Cumhurbaşkanı vardı.
Tören boyunca ve sonundaki resepsiyonda; fotoğraf çeken, flaşları patlayan cep telefonlarının sayısını hatırlayamıyorum.
Resepsiyon boyunca Cumhurbaşkanı ve eşinin etrafını saranların, selfie yapanların, Erdoğan’a önce “Sayın Başbakanım”, ardından “Sayın Cumhurbaşkanım” diye hitap edenlerin sayısı hiç de az değildi.
Resepsiyonda saz ve saz heyeti, tasavvuf ve Türk sanat musikisiyle kulakların pasını alırken, çiğ köfteyle açılış yapan birbirinden leziz ikramlar yeni Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda bundan sonraki davetlerin ipuçlarını veriyordu.
Eksikler de vardı.
Salon yetersiz kaldı, ödül alanlara ve programa ilişkin bir doküman verilmedi, sahne düzeninde kablo kirliliği göze çarpıyordu.
Ancak, “Göç yolda düzelir” diyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ihtişamı nedeniyle çok eleştirilen Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na ilişkin dünkü sözleri ise inşa süreci henüz tamamlanmayan yerleşkenin kısa sürede dört dörtlük olacağını gösteriyordu.
Erdoğan, Ak Saray’ın sembolize ettiği şeyin altını kalın harflerle çizerken şunları açık açık söyledi:
“Biz büyük bir devlet olmanın gayreti içerisindeyiz ve bu gayretimizi de sürdüreceğiz. İstanbul’da bir Dolmabahçe Sarayımız var, hâlâ onunla övünürüz. Bir Topkapı Sarayımız var, hâlâ onunla övünürüz. Bizden sonra gelen nesillere, ‘acaba bizden öncekiler bize ne bıraktı?’ diye sorduklarında, ortaya koyduğunuz bir eseriniz var mı? Buna bakın, bununla övünün. Şu anda acaba Türkiye Cumhuriyeti Devleti nereden yönetiliyor, nereden yönetildi? Bu soruyu soranlara bir cevap vermek gerektiğinde işte bu cevabı, bu duruşuyla, bu saray verecektir.”
Erdoğan: Hayırlı olur inşallah
Gelelim resepsiyondaki sohbetlere.
Ana gündem maddelerinin başında haliyle önceki gün Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından açıklanan bedelli askerlik kararı geliyordu. Gazetecilerle soru-cevap yapmayan Erdoğan’ın, bedelli askerlik konusundaki tek cümlesi, “Hayırlı olur inşallah” oldu.
Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz daha detaylı konuştu.
Yılmaz: Ben para ödemem
Uygulamadan bakaya ve asker kaçaklarının yararlanıp yararlanmayacağının sorulması üzerine, “Şu anda silah altında olmayan herkes” yanıtını veren Yılmaz, “Beklenti yüksek, başvuru az oluyor” diye hatırlattığımızda şunları söyledi:
“Yüzde 10 da olabilir. Biz böyle bir beklenti yaratmıyoruz. Bu yasanın çıkmasını isteyenler sanki 700 bin kişi başvuracakmış gibi bir şey söylüyorlar. Hayır, öyle bir şey yok. Ben askerliğimi yapmamış olsam, böyle bir hak önüme konulmuş olsa ben para ödemem, gider askerliğimi yaparım. Dolayısıyla benim gibi düşünen insanlar var mıdır, mutlaka vardır. Dolayısıyla, bu bir seçenek, isteyen kullanacak, istemeyen kullanmayacak.”
“Şartlar değişti”
Yılmaz, “Askerlik reformuyla birlikte bu konuyu daha kökten ele alacak bir yaklaşım ne zaman gündeme gelecek” sorusuna karşılık, “Bir süreç. Bir uygulama yapılacak, sıkıntılar görülürse değiştirilecek, yolda kervan giderken eksiklikler tamamlanacak. Ama bir yapılanma programı var. 2033 için Silahlı Kuvvetler’in. Bir reform. İnşallah o en kısa sürede tamamlanırsa daha etkin, daha nitelikli bir Silahlı Kuvvetler’e sahip oluruz” ifadelerini kullandı.
Yılmaz’ın, “Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarının ardından bedelli kararı sürpriz oldu” hatırlatmasına verdiği yanıt ilginçti:
“Yok, yok. Şartlar değişirse hüküm de değişir. Şartlar değişti. Herkes baksın, niye şartların değiştiği belli olur.”
“Vicdani retle işimiz olmaz”
Yılmaz, “2019’a kadarki projeksiyonda vicdani ret kavramının Türkiye’de uygulanması var mı?” diye soran bir meslektaşımıza ise net yanıt verdi:
“Hayır, çıkmaz. Vicdani retle bizim işimiz olmaz.”
Yılmaz, riskli bölgelerin korunması için bordo berelilerin ne zaman hizmete başlayacağı konusunda ise şunları söyledi:
“Bazı büyükelçilikler, sayısı 8 gibi. Irak’tır, Somali’dir gibi çok kritik, hassas noktalarda bu konuda uzman olanların görev alması. Musul’daki olay bize bir tecrübe oldu. Toplumsal olaylara müdahale etmekle eğitilmiş olan kimselerin o bölgelerde görevlendirilmesiyle etkin bir güvenliğin verilip verilmediği hususundaki düşünceler dikkate alınarak bordo berelilerin görevlendiril-mesinin daha uygun olacağı düşünüldü. Görevlendirme en kısa zamanda olur. 2015’te olur.”