Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ermenek’te 27 Ekim’de tonlarca suyun altında kalan 18 madenciden 5’i dün sonsuzluğa uğurlandı.
Türk bayraklarına sarılmış cenazelerini yüzlerce kişi gözyaşları ve isyan duygusuyla uğurladı.
Madencilerden Ali Haznedar’ın bayrağa sarılı tabutunun üzerinde doğmamış bebeğinin patiği de vardı.
Bir başka madencinin, “Babam Galatasaray maçı olduğunu duyarsa gelir” diyen küçük oğlu.
Bir başka madencinin, “Babam kardeşimin kokusunu alırsa döner” diyen küçük kızı.
Ne gariptir, 13 madencinin günler süren mücadele sonrasında enkazdan çıkarılan cansız bedenlerinden sonra, içeride kalan son 5 madencinin cenazelerine 4 Aralık Dünya Madenciler Günü’nde, önceki gün ulaşılabildi.
Madencilerin, hakları, emekleri için verdikleri mücadelenin gündemde tutulabilmesi için ilan edilen gün, neredeyse hiçbir hakları olmadan, yok pahasına madenlere giren 5 madencinin cansız bedenlerinin ailelerine kavuşturulduğu gün oldu.
Yine aynı gün, Soma’da 301 madenciye mezar olan maden faciasıyla ilgili olarak TBMM Araştırma Komisyonu’nun raporu açıklandı Meclis’te.
Hazırlanan ve muhalefetin sert eleştirilerine hedef olan rapor, bu haliyle bile, “unutkanlığımızı” ortaya koymaya yeterliydi.
Rapora göre, metan drenajı yapılmış olsaydı, göçük yaşansa bile 301 madenci ölmeyecekti.
Mevcut düzenlemelere göre, metan drenajı kanuni olarak zorunlu değildi ve uyarı olmadan neredeyse hiçbir madende yapılmıyordu.
Üstelik uyarı, denetimler sonunda yapılabilirdi, ancak yetki karmaşası bunu da olanaksız hale getiriyordu.
Maden İşleri Genel Müdürlüğü ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın ayrı alanlardaki denetim yetkileri, boşlukların yaşanmasına yol açıyordu.
Raporda, çalışanlara, “çalışmaktan kaçınma hakkının tanınması”, “30 dakikalık ferdi oksijen maskesinin verilmesinin zorunlu olması”, “ana galerilerde ağaç tahkimatının yasaklanması”, “her ocakta otomatik yangın söndürme sistemlerinin bulunması”, “durdurma hükmüne uymayarak çalışmaya devam eden madenlerin ruhsatının iptal edilmesi” gibi öneriler ve tespitler de yer aldı.
Doğruluğu bir yana, bugüne kadar tespit edilen bu eksiklerin, Türkiye gibi sık maden kazasının yaşandığı bir ülkede yaşama geçirilmemiş olması hayret verici.

Rapordaki skandallar
Soma faciasından hemen sonra meydana gelen Ermenek faciasında da madenin sahibinin pahalı olduğu için alamadığını söylediği drenaj cihazının yokluğunun 18 madencinin canına mal olduğunu gördük.
Aynı günlerde TBMM’de görüşülen Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun 2013 denetimine ilişkin Sayıştay raporunda daha da garip tespitler vardı:
* Eksikler nedeniyle kapatılan madenlere, yıl sonunda, ölümlü iş kazası yaşanmadığı için teşvik verilmesi.
* Kaçak çıkarılan kömürün sözleşmeyle çalışan madenler tarafından ucuza alınıp, devlete satılması.
* Madencilerin borç batağından kurtulamaması.
* Eksikleri nedeniyle kapatılmasına karar verilen maden bile yıl sonunda beklenenden fazla üretim yaptığı gerekçesiyle indirim aldı, ancak nasıl bu üretim yaptığı bile sorgulanmadı.
90’lı yıllardaki maden facialarına baktığınızda da benzer bir tabloyu görmek mümkün.
Şimdi yazılan raporların benzerlerini, tespitleri, uyarıları o günlerde de görebilirsiniz.
Sert denetim, alınacak tedbirler ve sektörel zorunlulukların getirilmesi bugüne kadar hep ertelendi.
Sorumluların, özellikle de kamu ayağının caydırıcı cezalar almaması da yetersiz tedbirlerin bile uygulanamamasına yol açıyor.
Sektördeki firmaları küstürmemek, işsizleştirmeye yol açmamak ya da rant adına, sayısız kere aynı konuları, aynı başlıklarla tartışıp duruyoruz.
Artık önce işçinin can güvenliği sonra üretim açıklamalarını görmek buruk bir mutluluk verse de adımlar atılmadan buna inanmak da çok kolay olmuyor.